Bu Blogda Ara

20 Mart 2016 Pazar

Seçme Dini Yazılar (Alıntılar)



Ey İman Edenler Allah'a Ensar Olun 
Ey İman Edenler Allah'a Ensar Olun
Mü'minleri, dinine ensar olma şerefine nail kılan Allah'a hamd, ensarlık yolunu en güzel şekilde beyan eden Allah Rasûl'ü, ashabı, âl-i beyti ve hidayet önderlerine salât ve selam olsun.

"Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun! Meryem oğlu İsa'nın havarilere: 'Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?' demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: 'Allah'ın yardımcıları bizleriz.' Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler." (37/Saff, 14)

"Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslam'a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır."(47/Muhammed,7)

Allah'a subhanehu ve teâlâ ve O'nun dinine ensar olmak… Allah'ın subhanehu ve teâlâ merhametinin tecellisidir bu çağrı… Bu öyle bir çağrıdır ki, selim kalpleri tarih boyunca kendine tabi kılmıştır. Çağrıyı farklı kılan, çağrının sahibinin vasıflarıdır; El-Aziz, El-Kavi, El-Metin, Es-Samed olan Allah'tır subhanehu ve teâlâ. O'nun hiç kimseye ihtiyacı yoktur, O herşeye gücü yeten El-Kadir'dir. Herşeyin kendisine muhtaç olduğu Es-Samed'dir.

Hakikat bu iken kullarını O'na ve dinine ensar olmaya davet etmiştir. Kulların felah bulmaları için sunduğu fırsatlardandır. O'na ensar olmaya niyet eden kulun, ensarlıkta dahi O'nun muvaffak kılmasına muhtaç olduğu düşünülürse, bu çağrının sadece O'nun lütuf, kerem, ihsan ve fazlından olduğu daha iyi anlaşılır.

Ensarullah, Ensaru'd Din olmak fıtratı bozulmamış, imanına şirk, kalbini dünya sevgisi ve ölüm korkusuyla örtmemiş, hidayet nurunu masiyetlerle karartmamış sadık erler ve saliha kadınlar için en büyük şereftir. Bu çağrıya icabet etmek için en değerlileri feda etmekten bir an tereddüt etmezler. Bu çağrıya icabetin dünyada onlara kazandıracağı izzet, ahirette elde edecekleri nimetler, tüm dünyayı ve içindekileri onların gözünde değersizleştirir.

İnsanlar önce Rasûllere etbaâ (tabi) oluyorlardı. Bunlardan seçkin olanlar ise, daha sonra ensar…

Ensarlık seçkin bir zümrenin gönüllü icabet ettikleri bir süreçti.

Bizlerin böyle bir seçim hakkı yoktur. Zikredeceğim iki sebep, bizler için bu çağrıya icabeti zorunlu kılıyor. Bu bazılarımızın yapacağı farz-ı kifaye değil, her birimizin mecbur olduğu farz-ı ayn babındandır.

Birincisi: Algıların bozulduğu, tasavvurun dumura uğradığı bir çağda yaşıyoruz.

Öyle bir zaman ki, Allah Rasûlü dahi her namazın akabinde şerrinden Allah'a sığınma gereği duymuştur. Kapkaranlık, fitnelerin kol gezdiği, hayrın şer, şerrin hayır addedildiği, tevhidin şirk, şirkin tevhid diye isimlendirildiği, bidatlerin sünnet, sünnetlerin bidat olarak sınıflandırıldığı, fitnelerinin vakur insanı dahi şaşkına çevirdiği bir zaman. Bizler eskilerin etbaâlık dediği şeyi ensarlığın da üstü olarak algılıyoruz. Bugün 'Mücerred iman ve haftada bir gün derse katılmanın' dine ensarlık addedildiği bir gündür. Böyle olunca ensarlık yerde kalmıştır. Hatta Rabb'imin rahmet ettikleri müstesna, unutulmuştur.

İkincisi: Yaşadığımız zaman diliminde İslam'ın ve Müslümanların durumundan, Allah'a subhanehu ve teâlâ şirk koşulmak suretiyle gece-gündüz hakaret ediliyor. Kur'an'ın inancı kalplerden, hükümleri yönetimden, amelleri pratikten silinmiştir. Allah Rasûlü'nün rehberliği terk edilmiş, dili bizim dilimiz, cildi bizim cildimiz olan, cehennem kapısının davetçileri rehber olarak nasb edilmiştir. İslam ümmeti en değersiz insan topluluğu haline gelmiştir. Süper güç diye isimlendirilen vahşetin silahlarını denedikleri denek konumundadır. Ebu Cehil'in dahi: "Arab'a, 'Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem kızlarını ve çocuklarını korkuttu' dedirtmem" dediği cahileyinin en karanlık dönemlerinde kabul görmüş insani erdemlerinden mahrum bırakılmıştır Müslümanlar.

Her 6 ayda kapılar tekmelenip, Ebu Cehil'in kendine yakıştırmadığı kadın ve çocukları ürkütülmesi söz konusudur. Hiçbir mukaddes gözetilmeden İslam'a hakaret ediliyor. Dinin şiarları hainlerin ellerinde ve dillerinde alay ve şaka malzemesi edilmiştir. Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem minberleri, Lat'ı, Menat'ı ve onların kutlamalarını ihya eder vaziyettedir.

Bu durumda kalbinde zerre-i miskal hayat olan, onu şirk ve masiyetlerle öldürmemiş insanın başka yolu var mıdır?

Dine ensar olmayacak, Rabb'inin çağrısına icabet etmeyecekte ne yapacak?

Şairin dediği gibi:
'Ölünün yarasının elemi olmaz…

Ancak ölmüş kalp ümmetin bu durumunda elem duymaz.'

Ensar olmak…

Bu, derdi olan insanların gündemidir. Dert sahibi olmak İslam'ın ve Müslümanların derdini kendi derdi görmek, bu ancak selim kalplerin kârıdır. Dünya ve lezzetlerinden, lüksü ve rahatından selamette olan kalpler, onların kalbi Allah subhanehu ve teâlâ ve O'nun yanındakilere mütealliktir. Kalbi semada ve yücelerde olanın, gözü aşağılarda olabilir mi?

Kalbi arşa asılı olanın ayağına, dünya takılıp ona engel olabilir mi?

Yaptıkça daha fazla yapmak isterler. Onlar hep üstte olanları örnek alırlar, yaptıkça kendilerini ve amellerini küçümser 'Daha fazla ensar olmalı, daha fazla davaya adanmalıyım' derler. Onlar cennet ve Allah'ın subhanehu ve teâlâ rızasını elde etme yarışında kiminle yarıştıklarını bilirler. Mus'ablar, Ammarlar, Bilaller onların örneğidir. Yarıştığı genç Mus'ab radıyallahu anh olan hangi insan amelinden razı olup 'Bu kadar yeter' diyebilir ki?

Yarıştığı Bilal radıyallahu anh olanın karşılaştığı zorluklara 'Zorluk' demeye nasıl dili varır ki?

Hasta olan kalplerin derdi dünya ve onun rahatıdır. Onun ne katıldığı bir yarış ne de o yarışta kimlerin olduğu gibi bir derdi yoktur; o rahatsa dert yoktur. Bütün ümmet kan ağlamış İslam davası yerlere düşmüş… Onun gündemi değildir. Kalbi yere ve alçak olanlara mutaallık olanlar ulvi meseleleri dert edinmezler. Kalbi yerde olanın gözü de ayağı da yerdedir. Her engel onları yavaşlatır. Bunun sonu kendi halinden ve ümmetin halinden hiçbir elem duymayan 'ölü kalp'tir, Allah muhafaza.

Rabb'ini ve İslam davasını unutan, sadece kendi için yaşayan insanın cezası, unutmak ve unutulmaktır. Ensar olup lezzetini tadanlar 'Daha fazla' dedikleri gibi unutan ve umursamayanlar her geçen gün biraz daha batarlar.

"Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu."  (9/Tevbe, 67)


Devamını linkden tıklayarak okuyunuz.
Kaynak:
http://tevhiddergisi.net/tevhiddergisi-ey-iman-edenler-allah_a-ensar-olun--1-12

Dünya Ahiret Sana Gülsün





Vakit giderken sona
Ecel gelmeden cana
İman et gir hana
İmansızlığa iman ekle
Otur sonra eceli bekle
Beklemene de gerek yok
Vakti gelince gelir bulur
İman dolu kalbinle sana yol olur
İman et dünya ahiret sana gülsün
Gönül bahçende ötsün bülbül


İman eden kul Rahmanı bulur
İman etmeyen şeytan ile olur
Şeytan nefis ile olan yok olur
İman eden her iki cihanda nur olur
İman et gamına sabır ekle
Yaşanmaz kirli gömlekle
Şeytan durmaz bedel ödetir
Boş yolda boş işlerle uğraştırır bekletir
İman et dünya ahiret sana gülsün
Gönül bahçende ötsün bülbül


Mademki bu hayatı bize verdi Yüce Rahman
Onunla olmalıyız her an her zaman
Yoksa hayatımız olur darmadağınık duman
Yıkılır ömrümüzde tüm liman
Nefis şeytan yıkar olmaz açıklayan
Ömür boşa geçer olur ziyan
Her zaman açılmaz iki kapılı han
İman et kendini insan san
İman etmezsen istediğin kadar yan
İman et dünya ahiret sana gülsün
Gönül bahçende ötsün bülbül


İman eden gerçeği hakkıyla bilirler
İman ile yolda gülümseyerek yürürler
Ağlayan gönülleri ağlarken görürler
Gözyaşların silip derman ile sarıp üzülürler
Kahır ile imansız kalıp yolda süzülme
Şeytan yoluna koşarak yok olmak için düzülme
İman et hayata yaklaş gülsün
Nefis şeytan o an ölsün
İman et dünya ahiret sana gülsün
Gönül bahçende ötsün bülbül

Haydi, eski hayatı geride bırak
Yeni iman dolu hayatla olma gönüllerden ırak
Hayat bu yeniden ol sen çırak
Gülümseyerek iman ile güzel izler bırak
Gönüllere var koşarak
İman et yaşayarak
Pişmanlık zaten sana yeter
Tövbe et olma sakın beter
İman zaten sana yeter
İman et dünya ahiret sana gülsün
Gönül bahçende ötsün bülbül
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-





Sen Bir Başka Ben Bir Başka

Sen bir başka ben bir başka

Yolumu çıkardın hep yokuşa
Sözün başka bakışın başka
Yolum seninle hep çıkar yok oluşa
Varamadık seninle aşka var oluşa
Sen bir başka ben bir başka
Aşk ile olamayız yönümüz dönük değil aşka

İnanmıyorum artık hiç bir sözüne
Nasıl bakacağız artık birbirimizin yüzüne
Vuslat kapısını kapattık artık üstümüze
Sen bir başka ben bir başka
Aşk ile olamayız yönümüz dönük değil aşka

Artık çare bize faydasız
Ayrıldık biz nasılda apansız
Gönlümüzde kalmadı derman ağlamamız yararsız
Sen bir başka ben bir başka
Aşk ile olamayız yönümüz dönük değil aşka

Arayan ya Mevla’sını ya belasını bulur demişler
Demişlerde ne güzel söylemişler
Halden anlamazda vefasız demişler
Sen bir başka ben bir başka
Aşk ile olamayız yönümüz dönük değil aşka

Seninle ayrılacaktık köyden
Güzel bir yuva kuracaktık şehirden
Çocuklarımız olacaktı nur topu gülüşümüzden
Sen bir başka ben bir başka
Aşk ile olamayız yönümüz dönük değil aşka

 Kul Mehmet’im seninle mutlu olamadım
Tüm yolların kapalıydı sana ulaşamadım
Haykırdım ismini gece gündüz aşkımla duyuramadım
Sen bir başka ben bir başka
Aşk ile olamayız yönümüz dönük değil aşka

Mehmet Aluç-Kul Mehmet

19 Mart 2016 Cumartesi

Hicabi Vaaz Hz.Muhammed(s.a.v) ve Hz Zeyd Kıssası - Kertenkele 52 Bölüm


Kertenkele 54 Hicabinin Muhteşem Vaazı--İmanın gücü izleyin sonuna kadar-



                                         Mutlaka sonuna kadar izleyin kardeşlerim.

Söyle


Söyle güzel söyle nedir bu naz
Bana şöyle gülümse biraz
Seni seviyorum deme sakın az
Gezdiğim sokakları gülümset biraz
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Kendini bulunmaz Hint kumaşı sanma
Az gülümse nedir sendeki bu muamma
Sevdiğin kadarından fazlasını bende umma
Gel yanıma ayrılığa göz yumma
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Benim gibi sende kıymet bilsene
Haydi, benim gibi az gülsene
Çok olmasa da az beni sevsene
Seni seven yüreğimi ezmesene
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Ne olur bu sevgimi geri çevirme olur günah
En sonunda pişmanlıkla dersin eyvah
Aşkı yaşamak için vermiştir yüce Allah
Haydi, gel bana diyelim bismillah
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Söylesen nedir sendeki bu fiyaka
Yaptığın yakışmıyor baksana hakka
Al bu gönlümü gönlünde sakla
Sevmiyorum diyorsun sen ne hakla
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Vuruyorsun beni haksızlık denilen okla
Aşkı al gönlüne uyandırmak için şokla
Niyetin nedir çıksın ağzındaki ıslanmayan bakla
Seviyorum seni ben bak gör hayranlıkla
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Hasreti çıkarma sen kınında
Ölüm her zaman bulunur yakınımızda
İzin ver aşk olsun bizim yanımızda
Hüsran ateşi ile yakma bu canımızı da
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Seni bu gönlüme taç ederim
Eğer yanlışım var ise çeker giderim
Eğer sevmiyorum dersen nereye giderim
Haydi, seviyorum de yoksa biterim
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Gözlerin seviyorum der diyor bana
Neden susuyorsun diyorum sana
Koş gel sarıl bu kollarıma durma sana
Gülümsüyorsun gizli gizli naz yapma bana
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

İzin ver az gönlünde kiracın olayım
Beğenmezsen eğer gül gibi solayım
Eğer yine sevmiyorum dersen yok olayım
Bu dünya da sevenim yokmuş diyeyim
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım

Kul Mehmet’im gönlüme kurşun sıkma
Sana yakışır sevmek gönlümü yakma
Karşıma geç ne olur benden kaçma
Yakışmaz sana beni zor duruma sokma
Söyle seni gönlüme nasıl yazayım
Sevmiyorsan eğer mezarımı kazayım
Mehmet Aluç © -Kul Mehmet-



Öfke Gerçeği Gizler (Karalamalar)



Gözler kör olmuş nefret bu kadar mı kör bakar yakar
Biri suç işler suç işleyen değil suç işlemeyeni suçlu diye suçlar

Cahil fikirler nefret ile yanar sahibini yakar
Üzerine sönmesi için su atanı benzin döküyor diye suçlar kaçar

Nefreti ile parlayan ne eder
Önce kendini sonra etrafını yakar yok eder

Elbet nefret bir gün biter
Nefret biterken nefret sahipleri bu dünyada nefreti ile göçer
Merhameti ile gezenin varlığı ortaya çıkar herkes gülümser

Sakın kötü yollara düşme
Düştükten sonra millete küsme
Küstükten sonra kimseyi üzme
Üzünce üzülürsün üzülünce
Yalnız kalırsın

Yanlış olursa düşünceler
Kötüye gider gidişler
Kötüye rıza gösteren
Kötü yolda yok olur gider
Kötülüğü sevk eden arkasında güler

Herkes her şeyin iyisine layıktır
Kötülük iyilik değil milleti ayıktır
Ayıkmayan milletin sonu nefretle yıkılmaktır

Zulme alkış tutma yanlıştır
Yanlışa devam etmenin sonu yok oluştur
Zalim zulme devam ederken ona rıza göstermek yıkılıştır

Hakkı hak olduğu için söyle
Haksızlığı da zulüm olduğu için yık olmaz böyle
Hak yoksa dilde gönülde nasıl insan nasıl yaşar söyle

Hemen öfkeye sarılma az sabır eyle
İnsan öfke ile yaşar mı hiç böyle

Etraf karanlık diye sakın sen korkma
Gönlündeki merhamet ışığını yak, karanlık böyle yok olur başka soru sorma

Birilerini suçlamakla sorun ortadan kalkmaz
Birilerini suçlamakla sorun devam eder
Elin zalim oğlunun ekmeğine yağ sürersin
İşi bitince adam diye suratına bakmaz

Öfke ile insanlık sürünür yerde
Herkes gönlüne çekmiş öfkeden kara perde
Çare birlik beraberlikte lakin
Herkes çareyi zalim elinde arar buda çok çirkin

Merhamet insanı güzel eyler
Öfke insanı deli eder
Dünya merhameti bekler
Öfke ile gezen merhameti bilmez uçuruma gider

Gönülde merhamet ne zaman eyledi göç
Göç başladı ise işimiz çok güç

Öfke gerçeği gizler
Öfkeye kapılmamalı bizler
Öfkeyi yayanlar kırılsın sizde dizler
Birlik beraberliğe tahammül edemez kimler

Öfke içinde solma merhametle ol yorulma
Yol devam içindir durma
Sana koşarak gelenide düşman diye vurma

Öfken ile denizlere dalma boğulursun
İnsanlara yaklaş gülümse adam olursun

Yalan söyleyen gibi olma
Yalan uçurumunda düşerek solma

Hakkı zikir eyle sen durma
Zalim hakkın karşında yok olur sen umudunu soldurtma

Merhamet hakka insanlığa giden yol
Kendini unut merhametli insanları ara bul

Her güzellikte insana bir nasihat var
Güzelliği görmeyen insana nasihat etmez kar
Hem dünyası hem de ahireti olur dar


Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

18 Mart 2016 Cuma

Beyaz Gelinliğinle



Bir anda nasıl kaldık dilimiz bağlı
Gözlerimiz oldu ağlamaklı
Hasreti vuslat ile nasıl bağlamalı
Severek gönüllerde çağlamalı
Karalar yerine beyaz giymeni isterdim
Beyaz gelinliğinle seni sarmak isterdim

Sana yakınken ben sen çok uzaktın
Nasıl olur şimdi uzaklarda kaldın
Seni sarmak isterken uzaklara kaçtın
Ayrılık hançeri gönlümüze saplandı
Karalar yerine beyaz giymeni isterdim
Beyaz gelinliğinle seni sarmak isterdim

Ayrılığımıza neden ne onu çözemedik
İkimizde ayrı ayrı hiç gülemedik
Birleşelim dedikçe biz birleşemedik
İmkânsızı yaşadık kuramadık bir ocak
Karalar yerine beyaz giymeni isterdim
Beyaz gelinliğinle seni sarmak isterdim

Söndü gönül ocağımız yanmaz mı acep
Yeniden sevmemiz için yok mu sebep
Aşkımıza neden değil ki hiçbir mezhep
Yıkılmasın ne olur o kaşlarındaki hilal
Karalar yerine beyaz giymeni isterdim
Beyaz gelinliğinle seni sarmak isterdim

Yeter artık artık ağlamayalım
Gel kaçalım yalnız yaşamayalım
İki lokma ekmekle doyarız gel ayrılmayalım
Ayrılık değil vuslat olsun bize helal
Karalar yerine beyaz giymeni isterdim
Beyaz gelinliğinle seni sarmak isterdim

Korkma seninle enginleri dağları aşarız
Sığınacak bir liman bulur neşeyle yaşarız
Birbirimizi aşkla seviyoruz iyice bağlanırız
Bu gönlüm senindir sevdiğim gel sen al
Karalar yerine beyaz giymeni isterdim
Beyaz gelinliğinle seni sarmak isterdim

Seni bırakıp ta nereye gideyim
Sen yoksan ben nasıl güleyim
Bırakın beni o zaman öleyim
Mezarlara sığamam ki söyle nasıl öleyim
Koş gel kollarıma seni seveyim
Karalar yerine beyaz giymeni isterdim
Beyaz gelinliğinle seni sarmak isterdim

Kul Mehmet’im yıkılsın aramızdaki duvar
Zaten ikimizin de gönlünde aşk var
Aç kollarını beni aşkınla beraber sar
Yoksa bu dünya ikimize olur dar
Karalar yerine beyaz giymeni isterdim
Beyaz gelinliğinle seni sarmak isterdim


Mehmet Aluç-Kul Mehmet-

Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç