Bu Blogda Ara

20 Mart 2015 Cuma

Ozanlarımız ve eserleri

Karaca oğlan





17'nci yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Hasan olduğu yolunda görüşler var. Hatta aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan'ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin'in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli'nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan'ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17'nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Hasan paşa'nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan sözeder.

Karacaoğlan'ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır.

Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarından. Birçok şiiri bestelendi.
Karacaoğlan Şiirlerinden Örnekler

ALA GÖZLÜM BEN BU İLDEN GİDERSEM

Ala gözlüm ben bu ilden gidersem
Zülfü perişanım kal melil melil
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla gözyaşını sil melil melil

Yeğin ey sevdiğim sen seni düzet
Karayi bağla da beyazı çöz at
Doldur ver badeyi bir daha uzat
Ayrılık şerbetin ver melil melil

Elvan çiçeklerden sokma başına
Kudret kalemini çekme kaşına
Beni unutursan doyma yaşına
Gez benim aşkımla yar melil melil

Karac'oğlan der ki ölüp ölünce
Ben de güzel sevdim kendi halimce
Varıp gurbet ele vasıl olunca
Dostlardan haberim al melil melil

VİRAN OLDUM MOR SÜMBÜLLÜ BAĞ İKEN

şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağulari sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim alkarlı dağ iken

Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere beğ iken

Karac'oğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken

NAZLI YÂRDAN GELDİ BANA BİR NAMENazlı yârdan geldi bana bir name
Eğer doğru ise kırdı belimi
Dediler ki yarini yad iller almış
Kadir Mevlam nasib eyle ölümü

Bülbüle söyleyin gülüne konsun
Beni yârdan eden Allah'tan bulsun
Sabreyle sevdiğim ilkbahar olsun
Terkedeyim vatanımı ilimi

Ak yâri gördükçe ağladım coştum
Al elinden dolu badeler içtim
Kötüler sandı ki ben yârdan geçtim
Ölmeyince çeker miyim elimi

Karac'oğlan derki konmadan göçmem
Her olur olmaza sırrımı açmam
Kötüler köprü olsa üstünden geçmem
Taşık suya uğradırım yolumu

DELİ GÖNÜL

Deli gonul gezer gezer gelirsin
Arı gibi her çicekten alırsın
Nerde güzel görsen orda kalırsın
Ben senin derdini çekemem gönül

Santur mu istersin saz mı istersin
Ördek mi istersin kaz mı istersin
Tomurcuk memeli kız mı istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Çıkıp yücelere bakmak istersin
Coşkun sular gibi akmak istersin
Her güzelle yatıp kalkmak istersin
Ben senin derdini çekemem gönül

Karac'oğlan der ki okuyam yazam
Keleş değilim ki kervanlar bozam
Giyinem kuşanam bir hosça gezem
Ben senin derdini çekemem gönül

GEL

Bağlandı yollarım, kaldım çaresiz
Gayri dünya bana aralandı gel
Derildi defterim artsız arasız
Üst üste dizildi sıralandı gel

Yâri görse idim haftada ayda
Sevip ayrılmaktan ne buldum fayda
Azrail göğsümde canım hay hayda
Ciğerimin başı yaralandı gel

Karac'oğlan der ki başa yazıldı
Gözüm yaşı ceyhun oldu süzüldü
Kefenim biçildi, kabrim kazıldı
Mezarımın üstü karalandı gel

CAN VERMEYE DERMANIM MI VAR

Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eder
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-u mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yuklu kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlam noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki, ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'tan özge sevdiğim mi var

BİR AYRILIK BİR YOKSULLUK BİR ÖLÜM

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret kodun beni kavim kardaşa
Sebep gözden akan bu kanlı yaşa
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

ELİF

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Elif'in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye

Evlerinin önü çardak
Elif'in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye

Karac'oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye

Sebepsiz Üzüntülerin Mevsimsiz ‘Ligi


Yine hasret ile yalnızlıkla baş başayım, oysa dün çok mutluydum acaba zamana giden hayatın saatini ben bir an için ileriye veya zamanı olmayan bir zamana mı ayarladım!

Daha dün mavi gri tonların birbiri ile örtüştüğü gülümsemelerin merkezinde gülümsüyordum sevgilim kolumda iken, bugün ise yalnızlık ve hasret ile baş başayım!

Melodilerin ahenkli notaları eşliğinde tenimiz tenimize değerken mutlulukla sarhoş olurken, bugün hüsrana gebe olan ayrılığın acısı ile oturuyorum.

Neydi bizi böylesine yalnızlığa hüsrana götüren? Amansız hasret alevinin ateşini ilk yakan kimdi? Ne önemi vardı kimin yaktığının? Söndüremedik'ten sonra!

Hayır, sen duygularımla alay ediyorsun! Hayır, sen bencilsin kendini düşünüyorsun! Kendimi senin için tükettim, sen sevgimin kıymetini bilemedin…

Aslında bir an karşılıklı bir birimizin gözlerine bakarak, bir an suskun kalarak bir birimize olan sevgimizi görse idik, yüksek basınçla arzularımızın benliğimizin bizi tüketmek için oyun oynadığını görseydik şimdi böylesine yalnız hasretin acıları ile baş başa kalmazdık.

Kör olmuş benliğimizin arzularımızın peşinde koştuk ve en önemlisi onların kör olduğunu göremedik, hissedemedik… İkiye bölünmüş yaralı kanayan bir hayatı şimdi yaşıyoruz… Sebepsiz üzüntülerin mevsimsiz ‘ligine doğru koştuk şimdi mevsimi olmayan bir hayatı yaşıyoruz ayrı ayrı…

Ayrılığı yaşamak zulümdür bilemedik
Hasreti hayat bildik hasretin içinde kaybolduk
Gözlerimizde aşk parıltısını göremedik kahrolduk
Kul Mehmet’im perişan sevdiğim perişan hayatımız perişan
Mehmet Aluç



Sabahım Olmadı

yalnızlık



Gönlümün bağrında damla damla
Kapkara yalnızlık damlıyordu sensiz
Hayallerimin ucuna takılmış bir ip gibi
Geleceğim bir anda koptu
Uçtum uçurumlara sensiz
Sensizlik sessizlik ve ölüm
Yürüdü peşim sıra
Çığlıklarımın külünde seni ararken
Ben kayboluyordum labirent çıkmaz sokaklarda
Asarken düşlerimi gecenin yıldızına
Dudağımın kenarında çıkan bir yara gibi seni aradım
Köpek sesleri seni ararken çıkan feryadıma karıştı
Hissizliğin üşümelerime karıştı kayboldum
Kesik kesik seni öksürdüm gecelere
Doğmadı seninle güneşim
Ben hala şaşkın sensiz seni arıyorum gecelerde
Sabahım olmadı seni sabah güneşinde aramak için
Sensizlik emer kanımı
Adım atacak derman bırakmaz dizlerimde
Ayaklarım kayarken gecenin karanlığında
Ben hala seninle doğacak seni güneşimi arıyorum
Gecenin karanlığında
Belki de ruhumun saati sen gidince durdu
Perdelerim belki ondan kapalıdır
Sigaramı amansız sensizlikle yakıyorum
Bir nefeste seni çekiyorum içime
Yakıyorsun içimi
Bir öksürükle yüreğime saplanıyor sensizlik
Ben hala şaşkın sensiz seni arıyorum gecelerde
Sabahım olmadı seni sabah güneşinde aramak için

Mehmet Aluç

Acılarıma Yaslanarak



Kendimi topluyorum  
Senden sonra kalmayan beni sokaklar da
Bir parça kalan ben yakaladıkça kaçan ben
Kırık acılarımın çoğalan kâbuslarımın gölgesinde
Kendimi topluyorum acılarıma yaslanarak

Dokunduğum her benim gibi ağlıyor
Mutsuzluklar karşımda yüreğimi dağlıyor
Düşlerimde sürmeli gözlerin bana bakmıyor
Kırık acılarımın çoğalan kâbuslarımın gölgesinde
Kendimi topluyorum acılarıma yaslanarak

Sana kavuşacağımı varsaymak
Varsayamamanın hezeyanında kaybolmak
Doğum sancısında yarınlarımı kürtaj ederek alıp kaçman
Kopuk düşlerimin arasında ifrit gözlerinde kaybolmanın acısıyla
Kırık acılarımın çoğalan kâbuslarımın gölgesinde
Kendimi topluyorum acılarıma yaslanarak

Mehmet Aluç

Geldi Vakit




Gülüşlerine hasret kaldım gönlümü d/ağladım
Vakit geçmedi sensizlikle yarınlarımı oysa sana b/ağladım
Aşkın vadisinde seni aradım coşkun nehirler gibi ç/ağladım
Geldi vakit hasret ile baş başa kaldım anladım ki yalnızlıkla y/anıldım

Bir sen mi sevdin yanıldım bende sevdim seni k/ana k/ana
Tıka basa dolu dolu c/an olasın dedim bu c/ana
Sensizlik eksik olmadı gönül hanemde hep seni aradım y/ana y/ana
Geldi vakit hasret ile baş başa kaldım anladım ki yalnızlıkla y/anıldım

Elif gibi doğru olursun dedim bir y/anıma
Yusuf olup edep ile durmadın y/anımda
Kul Mehmet’im seni düşünmekten zehir akıttın k/anıma
Geldi vakit hasret ile baş başa kaldım anladım ki yalnızlıkla y/anıldım
Mehmet Aluç





19 Mart 2015 Perşembe

Gülüşü Bitmiyor




 Nur gülüşünle sen düştün gönlüme
Bahar ayları yağdı bu gönlüme
Bir sevda güneşi doğdun ömrüme
Gülüşü bitmiyor senle ömrümün

Karanlık anlarım senle ışıdı
Sahra çöllerim seninle yeşerdi
Seni sevince ömrüm gülümsedi
Gülüşü bitmiyor senle bu ömrümün

Cana can katıyor tatlı bakışın
Akan gözyaşımı sildi sarışın
Aşkla yıkadı gönlümü varışın
Gülüşü bitmiyor senle bu ömrümün


Sabah duası gibi kabulümsün
Gönül bahçemde öten bülbülümsün
Aruz’suz hece ’siz sen şiirimsin
Gülüşü bitmiyor senle bu ömrümün

Kul Mehmet seni sevdi aşkı içti
Çıplak gönlüne nur libaslar dikti
Hecelerim bana seninle güldü
Gülüşü bitmiyor senle bu ömrümün


Mehmet Aluç

Kendi Hayal Kırıklığım'da



Hayat yolunda yokuş olan yolu tırmanırken, yanımızda bize gülümseyen olmayınca o yokuş o yol bize hiç bir zaman, huzur vermez…
Ey gönlüm ey bakışlarında eser olmayan sevmelerim, bakışlarında sanki ölüm gölgeleri, dargın seyyahların umutsuzluğu feryat ederek geziyor, o nedenle hep yalnız kaldın o nedenle tenden yumuşak olmadı gülüşlerin.
Umutsuzluğum umuda gebe kalmayınca adımlarımı atışımın, kollarımı açmayışımın kör karanlığında açmayan menekşe ’siz gönül bahçemin dikenleri arasında kaldı sevdiklerim, o nedenle ömür boyu gülümseyemedim ey gönlüm.
Anlamı olmayan kelimelerim, ey gönlüm sende aşk olmayınca, anlamsız sokaklarda gezinince göç yolunda hasret ile çelimsiz kalıyor, aydınlık dolu düşünceler mısralar heceler üretmiyor solgun kalıyor…
Ey kâbuslarım size hak veriyorum, soğuk kırık acılar ile sevdasızlığın divanında oturunca sizi yaşamamak mümkün değil, size binlerce kez korku ile beddua ettiğim için pişmanım çünkü ıslak kirpiklerim acılarımla sevdasız gönlümün boşluğu ile titrer iken hatanın bende olduğunu anladım…
Kendi hayal kırıklığımda, uslanmaz kendini bilmez benliğimin sarhoşluğunda yalnızlığımı yudumlar iken, tüm suçu karşımdakinden aradım, kendi kelimesiz ’ligim ile gece gündüz demlendim hasreti içtim yenilgimi hiç kabul etmedim işte bu nedenle yalnız öksüz kaldın ey gönlüm…
Gönlüm, senin seyir defterine hislerimi duygularımı yazmadım arzularımı ihtiraslarımı hırsımı yazdım o nedenle hep üşüdün hep zemheri soğukları esti etrafında. Şimdi ağla ağlayabildiğin kadar dökülen sessizlik kadar ağla, sessiz kalmamayı gönüllere ses olunması gerektiğini kuytularda sadece kendi arzun için yanan birey olmanın acısı vicdansızlığı ile istediğin her köşede ağla ağlayabildiğin kadar ey benliğim ey gönül olmaya derin dondurucu gönlüm, seni duyan gören olmaz ey benliğim, ey gönlüm, ey hislerim…
Bakire olan gönlüme,  ona sevgisizlik vefasızlık hırsınla tecavüz ederek masumiyetini yok eden benliğim sesini kes ve kıçını kır otur bir karanlık köşede, kes artık sözleri notası kayıp beste ’siz iradesi olmayan feryadının sesini ve gömül karanlığa belirsiz izler bırakarak arkanda yaşa. Masumiyet’sizliğin hasretini çekerek doya doya yaşa ey benliğim sen bunu çoktan hak ettin…

Mehmet Aluç

17 Mart 2015 Salı

Çanakkale Geçilmez İmandan Var Siper

iman,nefer,çanakkale,


Yıl dündü kapkara gözler bürümüş şehrimi düşman denilen şerefsizi ile
Çanakkale’m titrer iman dolu neferle Alahu Ekber diyerek Resul ile
 Gök titrer melekler semada yere iner toplar gülümseyen şehitleri nur ile
Varsa gelsin daha şerefsizi neferim imanınla coşar koşar Çanakkale geçilmez


Sema kara gözlerin nefreti ile kükreyerek ağladı sağanak sağanak
Batılı denen medeniyet canavarın sahibi yüreği kapkara kaçar çırpınarak
 Neferimde iman ile koşarken gülümser şehadete yanakları nurdan al olarak
Varsa gelsin daha şerefsizi neferim imanınla coşar koşar Çanakkale geçilmez


Sanki karşında yetmiş bin açgözlü iklim canavarı medeniyet getirerek durur
Çanakkale’m neferin iman dolu sinesi delinmez düşman boşuna karşısında durur yok onda zaten gurur
 Sen asilsin Çanakkale’m neferin imanı ile asil düşman denilen zalim zaten sefil oğlu sefil
Anlar ki düşman, geçit vermezsin imanlı neferim o kadar asil
Yıkılır bir anda  düşman zafere giderken yenilginin uçurumunda 
Varsa gelsin daha şerefsizi neferim imanınla coşar koşar Çanakkale geçilmez
Mehmet Aluç


İman İle Geçsin

nur,iman,


İmanla açsın sabah güneşin
İman mutlulukla sana gülümsesin
Melekler sana günaydın desin
İman ile geçsin gülümsesin gülüşün ömrün

Yurdun yolun iman ile dolsun
Gül kokan Resul hep seninle olsun
Beş vakit secde miracındır kutlu olsun
İman ile geçsin gülümsesin gülüşün ömrün

Yüzünde iman nur nur parlasın
Seni gören nefis şeytan senden kaçsın
Gülümsemelerin gör kırpışında imanla âleme gülümsesin
İman ile geçsin gülümsesin gülüşün ömrün

İmanın Nefret kini arştan söksün
Zalim kahır çekerek sendeki imanı görünce hemen çöksün
Beş vakitte Allahu Ekber diye secdeye dururken melekler gülsün
İman ile geçsin gülümsesin gülüşün ömrün

Kul Mehmet’im secdede meleklerin kanadı sana dokunsun
Leyl gibi karanlık olmasın ömrün yıldızlar doğsun
Aşk mutlulukla kalbinde doğsun kâinatta seninle gülümser olsun
İman ile geçsin gülümsesin gülüşün ömrün
Mehmet Aluç

Leyl: Gece


16 Mart 2015 Pazartesi

O Nur Nebi İle Ol




Ey gönlüm dön yönün secde ile Mekke’ye
Ey adımların at adımlarını uçarcasına Gül kokan Nebiye doğru
Gül sesi ile Kuranı birde onun billur nur sesinde dinle
Ey gönlüm ey adımlarım durma, canına can kat, o Nur Nebi ile ol
xxx

Bu âlemde Kuran ve Nebiden daha değerli ne vardır
Ol Nebi ile olmak tüm gönüllere şereftir
Az sabır eyle gönlüm, yol uzun olsa da varış güzeldir
Ey gönlüm ey adımlarım durma, canına can kat, o Nur Nebi ile ol
xxx

Ben Kul Mehmet, Nebiye varmazsan, bu dünyada rahat edemem
Ey dünya malı, sevgiler karşımda durmayın, gül Nebi ’siz olamam
Bin yıl geçse de, ben bu nur nebi sevdasından vazgeçemem
Ey gönlüm ey adımlarım durma, canına can kat, o Nur Nebi ile ol

Mehmet Aluç

16.03-2015


02:30

Aşk Olmalı



Söylerim her zaman dudağının kenarında olmasın aşk
Gönül içinde onu sarıp sarmalayan sıcaklıkta olsun
Zehirli soğuk bıçak gibi sevgisizliği ortadan ikiye bölmeli
Tersine koysan da aşk olmalı düzüne koysan da okusan da aşk olmalı
xxx
Memleket sevgisi gibi gönülde buhur buhur tütmeli
Bülbülün gülün başında öttüğü sevgi gibi gönülde ötmeli
Gerektiğinde terki diyar ederek hemen peşinde gitmeli
Tersine koysan da aşk olmalı düzüne koysan da okusan da aşk olmalı
xxx
Gözlerin saçların gibi darmadağınık olmamalı düzgün durmalı
Sana bakanlar gönlündeki nur gibi parıldayan aşkı görüp hayran kalmalı
Ah bu ne güzel bir sevdaymış aşk demeli insanlar gıpta ederek hülyalara dalmalı
Tersine koysan da aşk olmalı düzüne koysan da okusan da aşk olmalı
xxx
Kul Mehmet’im çıplak bedeni sesi hayallerini giyindiren olmalı aşk
Mahpus duyguları hisleri özgürlüğe doğru azat ederek uçurmalı aşk
Ekmeği ortadan bölerek dostlarla paylaştığın gibi gönüllerde paylaşılmalı aşk
Tersine koysan da aşk olmalı düzüne koysan da okusan da aşk olmalı

Mehmet Aluç

15 Mart 2015 Pazar

Ben Aradan Çekildim




Biz seninle can dostum iki lokmayı beraber bölüştük
Derdi kendime aldım mutluluğu sana devrettim
Derman çalmazken kapımızı gidip beraber görüştük
Mutluluk sadece birimizi seçmek isterken ben aradan çekildim

Güzelliği beraber gönlümüze kazdırdık
Hayatta ayrılığa değil beraberliğe hazırdık
Aşkı gülümseten gönlünü şiirlere yazdırdık
Mutluluk sadece birimizi seçmek isterken ben aradan çekildim

Millet birbirine derdini hiç gülümseyerek yanmaz
Hiç birinin gönlü bizim gibi mutlulukla dolmaz
Mutluluk paylaşılmayınca güzelliğin yolu açılmaz
Mutluluk sadece birimizi seçmek isterken ben aradan çekildim

Dert harap etmemeli ömrü sabırla beklemeli dermanı
Kendi çıkarımız için feda edilmemeli insanların o anı
Canavar girmiş içimize baksana hep dökülen insan kanı
Mutluluk sadece birimizi seçmek isterken ben aradan çekildim

Sevda yüklü kervan ile yol alırken bedel ödemeli
Kendi hatamızı da birisi söyleyince kabul edip görmeli
Kendi nefsimize ağır gelince birlik beraberlik çekip gitmemeli
Mutluluk sadece birimizi seçmek isterken ben aradan çekildim

Bak gönül bahçene kâinata mutluluk burcu burcu kokuyor
Şeytan nefis gönül bahçesini bozmak için yalakalık ederek bekliyor
 Gör artık zalim denen şerefsiz kendi çıkarı için önüne geleni yıkıp geçiyor
Mutluluk sadece birimizi seçmek isterken ben aradan çekildim

Kul Mehmet’im insan gülümseyerek bakmalı insan yüzüne
Bir iyilik yapınca hemen ben yaptım diye sokmamalı gözüne
Beddua ederek dememeli emeklerim haram olsun gözüne dizine
Mutluluk sadece birimizi seçmek isterken ben aradan çekildim
Mehmet Aluç

14 Mart 2015 Cumartesi

Ozanlarımız Aşıklarımız ve Eserleri

Ali Ertekin



    Felek ile şu cihanı bölüştük
    Saray aldı hanı bana bıraktı
    Yer yüzünü adım adım dolaştık
    Zevki aldı gamı bana bıraktı

             Ertekin der felek sen de yanasın
             Benim gibi aralarda kalasın
             Şu dünyanın bütün zevk ü safasın
             Kendi aldı derdi bana bıraktı



    1929 yılında Başören köyünde doğmuştur. Esef’le İslim Hanım’ın oğludur Ailesi, yüz yıl kadar önce dedesinin babası Malatya’nın Arapkir ilçesinin Eğinir köyünden gelip Çamoğa ve Gölören’e yerleşmiş, burada zenginlerin yanında çalışmış, dolayısıyla mal-mülk sahibi olamamıştır. Daha sonra Başören’e yerleşmiştir. Babası Esef, İstiklâl Savaşı gazisi olup, savaş sonrası üç çocuğuyla kimsesiz kalan ağabeyinin dul kalan karısı İslim’le evlenmiştir. Esef’in bu evlilikten üç çocuğu olmuştur. Ali, üçüncü çocuktur. Elinden hemen her iş gelebilen Esef, geçinebilmek için bütün gayretiyle çalışmasına rağmen ailesini bir türlü refaha kavuşturamamıştır. Kız çocukları evlenir, üvey ağabeyi gurbete gider, annesi vefat eder. Babası mecburen dul bir kadınla evlenir.

İçi okuma aşkıyla dolu olan Ali, köylerinde okul olmadığı için Şahin köyüne gidip ilkokulu orada okumuş ve birincilikle mezun olmuştur. Ortaokulu okumak için Divriği’ye gitmiştir. Ne var ki, bu sırada gözlerinden rahatsızlık başlamıştır. 1946 yılında tedavi için Elazığ’a gitmişse de gözünün kapanmasına engel olamamıştır. Daha sonra İstanbul Bakırköy’de ameliyat olmuş, diğer gözünü de burada kaybetmiştir. Sonra babasını kaybetmiş; analığı da evi terk etmiştir. Hayatta kendisine bakacak kimsesi kalmayan ve doğduğundan beri bir türlü yüzü gülmeyen Ali böylelikle konu-komşunun eline kalmıştır. Otuz yaşlarındayken bu defa cüzzama yakalanınca da kendisini tam anlamıyla çileli bir hayatın içine bulmuştur. Uzun süre İstanbul’da, yirmi sene kadar da Elazığ’da ruh ve sinir hastalıklarından dolayı tedavi görmüştür. Halen yakınları ve yardımsever insanların desteğiyle çileli hayatına devam etmektedir.

Şiire ve saza küçük yaşlarda başlamıştır. İçinde bulunduğu acılı hayat, şiire yönelmesine sebep olmuştur. Şiir tekniği oldukça iyidir ancak saz çalmamıştır. Başta dert ve kader olmak üzere hemen her konuda şiiri vardır. Hakkında kitaplar yazılmış olan Ali, şiirlerinde Ertekin mahlasını kullanmıştır. Eserleri; Âşık Ali Ertekin, Çile Pınarı (Sivas, 1968), / Ali Ertekin, Yaşamak Güzel Ama, Ankara, 2001. *

Eserlerinden bazıları:

ÇALIŞ KARDEŞİM

Birgün konuşmuştum amele beyle
Dedim: “İşin nasıl?” Dedi ki: “Böyle.”
Dedim: “Bir şey sorsam?” Dedi ki: “Söyle.”
Dedim: “Tahsil var mı?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Memleketin?” Dedi ki: “Zara.”
Dedim: “Yevmiyen?” Dedi ki: “Yirmi lira.”
Dedim: “Evin var mı?” Dedi ki: “Kira.”
Dedim: “Bekar mısın?” Dedi ki: “Yok yok”

Dedim: “Şehirde misin?” Dedi ki: “Köy”
Dedim: “Zengin misin?” Dedi ki: “Ney?”
Dedim: “Ağa mısın?” Dedi ki: “Vay!”
Dedim: “Tarlan var mı?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Kaç nüfussun?” Dedi ki: “On.”
Dedim: “İşin çok mu?” Dedi ki: “Son.”
Dedim: “Ne yiyeceksin?” Dedi ki: “Zam.”
Dedim: “Sigortalı mısın?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Almanya’ya…” Dedi ki: “Hıllet.”
Dedim: “Yazılsana.” Dedi ki: “Rüşvet.”
Dedim: “Darıldın mı?” Dedi ki: “Sen git.”
Dedim: “Dayın var mı?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Başka iş bul.” Dedi ki: “Cahilim.”
Dedim: “Torpil yaptır.” Dedi ki: “Sefilim.”
Dedim: “Patron nasıl?” Dedi ki: “Çok zalim.”
Dedim: “Çaresi ne?” Dedi ki: “Yok yok.”

Dedim: “Bu hayat mı?” Dedi ki: “Kahır.”
Dedim: “Köyüne git.” Dedi ki: “Hayır.”
Dedim: “Ertekin’in?..” Dedi ki: “Şair.”
Dedim: “Tanır mısın?” Dedi ki: “Yok yok.”



KURTAR BENİ

Ey Allah’ım bin bir ismin hakkı için
Kurtar beni On ik’İmam aşkına
Ben bir kulum çoktur günahım suçum
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

Muhammed’i ismin ile yazdırdın
Arş-a’lâda ceylan edip gezdirdin
Derdi verdin beni candan bezdirdin
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

Şah Ali’ye verdin bunca kuvveti
Çoktur onun kerameti hizmeti
Çok çektirdin bana derdi mihneti
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Hasan buyurmuştur fermanı
Şah Hüseyin Kerbelâ’nın kurbanı
Yetmez midir gönder bana dermanı
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Zeynel Kerbelâ’da ağladı
Kâfir Yezit kollarını bağladı
Bu dert benim yüreğimi dağladı
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Bakır cananını bilirim
Sabrederim daim şükür kılarım
Çeke çeke ben bu dertten ölürüm
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Cafer Musa Kâzım cânânı
Asla sizden kesmiyorum gümanı
Bitmedi mi bu çilemin zamanı
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

İmam Rıza, Taki, Naki, Askeri
Mehdi Resul cümlesinin serveri
Derdi verdin ettin beni serseri
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

Gözüm aldın dünya oldu bana dar
Ben bir kulum yalvarmaya hakkım var
Eyup muyum sabrederim bu kadar
Kurtar beni On ik’İmam aşkına

Ertekin der Yaradan’a sözlerim
Gece gündüz sinek gibi sızlarım
Medet Mürvet sizden derman gözlerim
Kurtar beni On ik’İmam aşkına


ÇAMŞIHI

Issız gezdim Çamşıhı’nın köyleri
Issız çöle dönmüş güzel Çamşıhı
Hiç kimseye benzemezdi soyları
Yaşlıların yurdu olmuş Çamşıhı

Her ev köşesinde iki ihtiyar
Oturmuşlar birbirine dert yanar
Misafirle dolup taşan odalar
Baykuşlara mesken olmuş Çamşıhı

Fakir zengin çoğu köyü terk etmiş
Ankara İstanbul her yere gitmiş
Kimi evler bomboş kimisi çökmüş
Yıkık viraneye dönmüş Çamşıhı

Koyunsuz sığırsız kalmış yaylalar
Ağaçlar kurumuş susuz çayırlar
Ekilmemiş harıs kalmış tarlalar
Her tarafın mera olmuş Çamşıhı

Ertekin’im gören sana hayrandı
Günlerimiz sanki düğün bayramdı
Sende aydın ozan güzel kaynardı
Nerde kaldı o günlerin Çamşıhı


BENİM YARİM

Hele bakın nazlı yare maşallah
Selvi boylu bir incecik bel de var
Şu cihanda benzeri yoktur billah
Sarılmaya kulaç gibi kol da var

Ok kirpiği kalem gibi kaşı var
Elâ gözü inci gibi dişi var
On sekize yeni değmiş yaşı var
Sohbet için bülbül gibi dil de var

Saçı benzer turnaların teline
Kına yakmış tombul beyaz eline
Aynı benzer has bahçenin gülüne
Yanağında bir tomurcuk gül de var

Âşık oldum sana inan sözüme
Şöyle biraz başın koy da dizime
Doya doya bakam güneş yüzüne
İnkâr etme herhal sende bal da var

Ertekin der yarim gayet sürmeli
Bakın gelir ne kadar da edalı
Fiyatı da şu dünyanın bedeli
Doğru söylen böyle güzel nerde var


SEVGİLİ

Sevgilimi anlatayım sizlere
Selvi boyu ince gayet ince beli var
Âşık oldum o sürmeli gözlere
Tatlı sohbet bülbül gibi dili var

Alnı vardır yaylalara benziyor
Kalem kaşlar fermanları yazıyor
Ok kirpikler bu sinemi eziyor
Şöyle baksa acınacak hali var

Kud(u)retten gözlerinin sürmesi
Burnu vardır sanki Bağdat hurması
Yanakları Gümüşhane elması
Dudaklarda çok süzülmüş balı var

Gerdanına inci mercan takıyor
Ağ göğsünden ab-ı zemzem akıyor
Şeftaliler burcu burcu kokuyor
Meyve dolu bahçe bağı gülü var

Saçı benzer turnaların teline
Mor belikler inmiş ince beline
Kına yakmış tombul beyaz eline
Sarmak için çok kuvvetli kolu var

Bahane yok bu sevgili yarime
Yedi dağın çiçeğine gülüne
Ertekin’i bıraksalar haline
Bu yar için ölmenin de yolu var


PİRELER

Sanki heyet kurulmuştu bu gece
Bu gün beni uyutmadı pireler
Herhal çarktan yeni çıkmış iğneler
Bu gün beni uyutmadı pireler

Üç-beş tane ayağımda geziyor
Biri der ki düztabana benziyor
Bir tanesi hayır diye yazmıyor
Bu gün beni uyutmadı pireler

Bir grup da bacaklarda dolaşır
Bir tanesi iğne dürter uğraşır
Romatizma var mı diye çalışır
Bugün beni uyutmadı pireler

Biri geldi göbeğimde duruyor
Ellerini her tarafa sürüyor
Apandisit fıtık var mı arıyor
Bu gün beni uyutmadı pireler

Bir tanesi elin koydu nabıza
Birkaç tane hemen çıktı omuza
Sanki dersin modul dürter camıza
Bu gün beni uyutmadı pireler

Bir tanesi gelip baktı kalbime
Beş-on tane oturdular sineme
Biri gelir iğne dürttü çeneme
Bu gün beni uyutmadı pireler

Biri çıktı ince belde duruyor
Tık tık vurup kulağını veriyor
İçerimde hastalık mı arıyor
Bu gün beni uyutmadı pireler

Biri kodu koltuğuma derece
Biri sıktı yanağımı kibarca
Biri girdi kulağıma gizlice
Bu gün beni uyutmadı pireler

Biri tuttu bileğimden sıkıca
Canım yandı enjektörü sokunca
Başım döndü damardan kan çekince
Bu gün beni uyutmadı pireler

Ertekin der çaresini bilirdim
Param olsa Diazonel alırdım
Yatağıma birkaç pompa vururdum
Daha bana dokunmazdı pireler


DELİ GÖNÜL

Ben de şaştım bu gönlüme
Karakışta yaz istiyor
Bir cura geçmez elime
Dokuz telli saz istiyor

Kimseler yüzüne bakmaz
Evinden dışarı çıkmaz
Yatağından asla kalkmaz
Cemaatten söz istiyor

Söz ediyor nazlı yarden
Konuşmaya aciz dilden
Güzel kızdan gelinlerden
Cilve ile naz istiyor

Sözlerimde garazım yok
Bir dönümlük arazim yok
Evimde bir horozum yok
Meze ile kaz istiyor

Ertekin’im gözüm görmez
Kimse bana gönül vermez
Deli gönül halden bilmez
Bir kınalı kız istiyor           BANA BIRAKTI

Felek ile şu cihanı bölüştük
Saray aldı hanı bana bıraktı
Yer yüzünü adım adım dolaştık
Zevki aldı gamı bana bıraktı

Kendi aldı şehir yayla dağları
Türlü meyve dolu bahçe bağları
Davar buğday peynir sebze bağları
Mısır darı unu bana bıraktı

Bana verdi sonbaharı güzleri
Kendi aldı ilkbaharı yazları
“Vermem” dedi güzel gelin kızları
Kızdı koca karı bana bıraktı

Gelmiş idi hayat bölme sırası
Sıhhat neşe mesut yuva safası
“Bunlar” dedi “hep anamın mırası”
Kendi aldı zârı bana bıraktı

Ertekin der felek sen de yanasın
Benim gibi aralarda kalasın
Şu dünyanın bütün zevk ü safasın
Kendi aldı derdi bana bıraktı


HAYRET

Aman dostlar nerde kaldı
Bir ay oldu zam gelmedi
Yoksa uykuya mı daldı
Bir ay oldu zam gelmedi

Hava deniz karada mı
Kasap bakkal kirada mı
Dolar markta dinarda mı
Bir ay oldu zam gelmedi

Taşıtlarda petrolde mi
Lokanta otel handa mı
Yoksa çıktı da yolda mı
Bir ay oldu zam gelmedi

Peynir yağ sebze ette mi
Mağaza etikette mi
Bakanlıkta pakette mi
Bir ay oldu zam gelmedi

Ertekin’im buna şaştı
Aradan çok zaman geçti
Yoksa radara mı düştü
Bir ay oldu zam gelmedi


FELEK

Felek bana bir ok vurdu
Kırdı belimi belimi
Bilmem bana düşman m’oldu
Çekmez elini elini

Gözyaşımı eyleyemem
Figan edip ağlayamam
Dertlerimi söyleyemem
Tutar dilimi dilimi

Yüreğimde yaram çoktur
Bu vurduğun zehir oktur
Merhamet insafın yoktur
Görmez halimi halimi

Dert elinden yandı canım
Yaralardan akar kanım
Sakatlandım perişanım
Vermez ölümü ölümü

Ertekin der nasıl edem
Kanlı yaşlar doldu didem
Gözüm görmez nere gidem
Göster yolumu yolumu



EYVAH

Ne hayaller kuruyordum
Kocamışım haberim yok
Kendimi genç sanıyordum
Kocamışım haberim yok

Öksürdükçe ağrır döşüm
Tıkanır çıkmaz nefesim
Nerde kaldı o gür sesim
Kocamışım haberim yok

Hep ağardı saçım başım
Ağzımda kalmadı dişim
Anca oldu elli yaşım
Kocamışım haberim yok

Rüzgâr esse üşüyorum
Çabuk gitsem düşüyorum
Baston gözlük taşıyorum
Kocamışım haberim yok

Güya Ali Ertekin’im
Topraklar başıma benim
Gencim diye öğünürüm
Kocamışım haberim yok


MİRASIM

Öldüğümde baykuş dostum sorarsa
Viran bağlar solmuş yaprak gül benim
Varisimdir mirasıma konarsa
Kuru ağaç boynu bükük dal benim

Kurtulmadım şu kaderin kışından
Anlatamam neler geçti başımdan
Sel misali gözlerimin yaşından
Coşan ırmak akan dere göl benim

Dertli dertler dolaşırım dillerde
Bütün ömrüm geçti gurbet ellerde
Ağlayarak nice gezdim yollarda
Göz yaşımdan çamur olan yol benim

Ertekin der can tatlıdır bezilmez
Anlımdaki kara yazı bozulmaz
Çilem çoktur kalem ile yazılmaz
Şu dünyada çok dert çeken kul benim


BEN OLDUM

Derdim çoktur dostlar beni kınaman
Mansur gibi darda kalan ben oldum
Duman çöktü gözlerime göremem
Tipi boran karda kalan ben oldum

Benim için yaratılmış dert çile
Kimse bilmez neler çeker bu sine
Ömrüm geçer bütün ahüzar ile
Bülbül gibi zarda kalan ben oldum

Ertekin’im çile akan pınarım
Kışın akar Ağustosta donarım
Ah çektikçe ateş saçar buharım
Kerem gibi narda kalan ben oldum
Kaynak:http://www.radyodoga.com.tr/Asiklar-57-ali-ertekin.aspx

Hüsran Fırtınası




Susmak

Susmamak

Konuşmak

Konuşmamak

Dil susmasa konuşsa haksızlığa

Dil bağlı kalmasa suskunluğa

Acıların feryadına koşsa

Menfaatin zıkkım deryasına dil olmazsa dilim

Hakkın hakikati için konuşsa

Yoktur ya sonunda ölüm

Varsa da sonunda ölüm o ne güzel ölümdür ah dilim

Konuşmamak arsızlıktır ah ki acılarla ölüm

Filizlenen çiçekler gibi açmak olsa halin dilim

Solup kalma menfaatin içinde olma haysiyetsiz, serme yere fersiz kilim

Dil ki yaratan Rahman hak için konuşmak için yarattı yoksa konuşmazsa olur zülüm

Zülüm olduktan sonra elem sarınca lal olursun dilim

İhlâsı da tefekkürü de acizlik içinde bulamadan yok olursun

İraden elinde iken konuş hakkı dilim

Vaaz geçme dönmesin hakkın yolunda sözlerin

Zülüm yağar sabır yok olur ağlar gülen gözlerin

Baharlarda kasırgalar eser

Suskun yarınlar tüketir hayatı biter

Hüsran fırtınası estirme güllerin bülbülleri yok olur gider


Mehmet Aluç

İman konusuna gelince





İmansız gezdik görünmez olduk kaybolduk gittik
Ah söylemişti Resul imansız gezmeyin sakın
Şeytan size hemen olur yakın
Siz o zaman imanı ak göğsünüze takın


Derdimiz oldu neşe içinde gülmece eğlence
İman konusuna gelince kim bile, biliriz birisine ölüm gelince
Asılı duvarda asılı kuran iner ölüye okunur diriler kulak tıkar
Ciğerimiz yanıyor cümle alem ömür bitiyor ,ölüm geliyor kul nereye kaçar

Kul Mehmet’im güneş gözlüğü takarız iman gözlüğü takmayız
Bizden daha aşağıda fakir olanların yüzüne bakmaz yanına yaklaşmayız
Ramazan ayı gelince oy anam oy bir dürüst oluruz burnumuzdan kıl aldırtmayız
Ciğerimiz yanıyor cümle âlem ömür bitiyor, ölüm geliyor kul nereye kaçar




Mehmet Aluç

Ben Onsuz Bir Divaneyim



Arzu halimi söylesem o yâre anlar mı beni
Kapı önünde öksüz bırakır mı beni
Kaynıyor gönül kazanım bir buse ile söndürür mü bilmem
Aşkınla döndüm mecnuna desem
Leyla olup sarar mı acep beni

Seni candan sevmiyorum der ise
Ben bu canı nasıl taşırım canan ’sız anlamaz ise
Merhamet inmezse gül sinesine açmaz ise gönlünü
Aşkınla döndüm mecnuna desem
Leyla olup sarar mı acep beni

Viran olursa gönül evim
Söyleyin ben kime gideyim
Ak yüreğimle ben onsuz bir divaneyim
Aşkınla döndüm mecnuna desem
Leyla olup sarar mı acep beni

Aşkımı kabul etmezse o yar suç işler
Yar’ sız derdime hangi merhem çare eyler
Düşlerim hayallerim onsuz bana nasıl gülümser
Aşkınla döndüm mecnuna desem
Leyla olup sarar mı acep beni

İlahi bu aşk deryasında gezmek ne zor imiş
Gönül kapısını açmak ne kudretli iş imiş
Kul Mehmet’im senden başka yardımcısı yok imiş
Aşkınla döndüm mecnuna desem yardımınla ya ilahi
Leyla olup sarar mı acep beni ya ilahi
Mehmet Aluç

Tek başına kalamam

Tek başına,


Bakıyorum
Baktığım an yanılıyor muyum diyorum
Yanılan ben değil gördüklerim mi bilemiyorum
Koşarken telaşla hangi vicdansızın eli değdi tüm sokaklara
Kalabalıklar içinde yalnızlıkları
Zindan çiçeklerini kokluyoruz
Zindanda kalan yüreğimizin feryadı ile
Kimselerin göremediği parlak ufuk ileride
Neden kimse yürümez
Sürüklenmişiz yalnızlığın zindanların karanlığına
Acaba tüm sevdiklerimiz bizi terk etti öldü mü bilinmez
Böylesine duyarsız hissiz kaldık onu da bilemiyorum
Bakıyorum yine herkesin kolunda yalnızlık
Sofrasında gülümsemeyen bu yalnızlık ile baş başa
Kaçmak istiyorum kaçamıyorum
Dağların ardında yalnızlığı üfleyen kim ise yaklaşamıyorum
Zamansız uykularımızda uykuya daldık uyanamıyor muyuz?
Ey bakış’sızlık!
Ey hissizlik!
Bir bahar çiçeğini yok eden siz duygusuz duygular!
Kan ve acı dilinizde
Yineleniyorsunuz ölümü dillerinizde anlamadığımız şekilde
Ölüm elçisi olmayanların ağızlarından
Varın gidin ötelere dehlizlere orada yaşayın
Girdiğimiz tüm sokaklar nasıl çıkmaz sokaklara dönüştü
Yok, mu benimle beraber bu çıkmaz sokakları yıkmak isteyen
Tek başına altında kalırım
Tek başına arkamdan vurulurum
Figan ederek ağlayamam
Tek başına kalamam
Bu bir korkumu?
Telaş mı?
Yaşama sığınacağım bir kapısı var
Cehennem kokan gözlerden kaçarak
Bu açık kapıya varmak istiyorum
İşte bu nedenle tek başına kalamam yaşayamam
Mehmet Aluç


Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç