Bu Blogda Ara

26 Şubat 2015 Perşembe

Sana şükürler olsun Rahman'ım




Dönsem geriye varsam öteye
Terk etmeden benimlesin Rahmanım
Unutulmuş kul deseler de onlar bilmez
Ben bilirim sen unutmazsın Rahmanım…

Gönüllere tazelik sunan
Kulu ile her an olan
Düşerken elinde tutan
Sensin Rahmanım…


Kendimi yitirmek üzere iken
Hasret yüreğime batar iken
Dertler üzerime yürür iken
Dertlerime sensin derman Rahmanım…

Bana dünyada iyi ol diyen
Ahirette cennetten köşkler döşeyen
Kötülük yaparsam yakarım diyen
Her an benimle olan sensin Rahmanım…

Dua ettiğimde duamı kabul eden
Arzularımla azar iken beni frenleyen
Şeytan nefise yenilirkendeğer,doğru,yol,
Tövbe ile beni bekleyen sensin Rahmanım…

Senden başka kimse değer vermez bana
Günahlarımla geldim ben sana
Tövbe ile pak eyledin beni kurbanım sana
Sana şükürler olsun Rahmanım…

Kuran ile Resul gönderdin doğru yol için
Tövbe kapısını bilmeyen kul ağlar için için
Bizi cehennemde değil cennette ağırlamak isteyen sensin
Sana şükürler olsun Rahmanım…

Kullar masum kulları ezer iken
Sen ezdirtmeyen
 Kuran Resul İman ile inci nurları gönüle yerleştiren
Sensin Rahmanım…
Sana şükürler olsun Rahmanım…

Kulu ile her zaman beraber olan
Kulu yoldan çıkınca gelmesi için bekleyen
Çırpınırken günah içinde tövbe kapısını açan
Sensin Rahmanım…
Sana şükürler olsun Rahmanım…

Vuslat uzak diye gözyaşı dökerken
Gözyaşlarımı heder etmeyen
Sabırla gittiğim yolda vuslata erdiren
Sensin Rahmanım…
Sana şükürler olsun Rahmanım…

Şeytan hece hece sözleri ile yoldan çıkarır iken
Nefis denilen cenderede boğulur iken
Gül kokan Resul ile Nurlu yolun kitabı Kuranı gönderen
Sensin Rahmanım…
Sana şükürler olsun Rahmanım…

Gül kokan Resulü Rahmetellil âlemin olarak gönderen
Resul ile zalimi zulmü içinde boğan yok eden
Gece gündüz ümmeti için ağlayan Resule ümmet eyleyen
Sensin Rahmanım…
Sana şükürler olsun Rahmanım…

Kul Mehmet’im kurban olsun yoluna
Kuran imanı kucağına alsın gelsin yanına
Kevser başında gül kokan Resul ile baksın Rahmetine
Sana şükürler olsun Rahmanım…
Mehmet Aluç


Tufan Sevgisiz Bakışlar





Mavi denizin o mas mavisi gönlümüze işlese nakış nakış

Deniz dalgaları gibi mutluluk gönlümüzde kabarsa volkan volkan

Korsanların bağladığı gözlerimiz bir anda açılarak gülümsese

Tüm gönüllerde gelecek kaygısı hep var olsa

Bizi bitiren o lanet benlik kavgası yok olsa

Evreni kirleten yatağımızda yatan nefret yok edilmeli sevgiyle

Tufan sevgisiz bakışlar yakarken gönülleri

Nasıl gülmek nasip olur bizlere

Direniş ile yola çık

Feryat çığlıklar ile yola çıkma

Feryat çığlık nefret ile büyür

Merhameti yakar kül eder

Mehmet Aluç



Kahırda olsa yanında olsun

                 



Kaç gece aynı düşü gördüm
Aynı heyecanla uyandım
Beraber yürüyorduk yollarda
Sahilde beraberdik sen ve ben
Gemilerimiz limanda bizi bekler iken
Sular gemimizi aldı götürdü bizsiz
Martılar uykuda idi
Sadece Yüce Rahman sen ve ben vardık
Birde bahar vardı aynı sen kokan
Hüzün arkamızda gözyaşı döküyordu
Hayat sert yumruklarını vuran o da ağlıyordu
Mutluluğumuz karşısında
Bu düşü kaç defa gördüm
Her uyandığımda avuçlarımda sıcaklığın duruyordu
Gözlerimde gamzelerinin gülücükleri takılmıştı
Şimdi yoksun boğuk bir bakışın içinde kayboluyorum
Bir girdabın derinliğinde param parça oluyorum
Yok, böyle yaşanmaz
Beni terk etsen de ben geliyorum
Beni günde binlerce defa kovsan da kapında
Ben yine geliyorum
Kapında her sabah ağlasam da
Ben yine geliyorum
Hem senden hem gönlünden uzak olmaktansa
Senin yanında gönlünden uzak olmak en güzeli
Kahırda olsa yanında olsun
Mehmet Aluç

Güncel-Haberler-

Afganistan'daki şehit ateşi Samsun'a düştü



Afganistan'ın başkenti Kabil'de bomba yüklü araçla düzenlenen intihar saldırısında şehit olan 38 yaşındaki Piyade Uzman Çavuş Adem Şengül'ün Samsun'daki baba evine ateş düştü. Oğlunun acı haberiyle yıkılan baba, "Oğlum kimseye zarar vermeyecek, dört dörtlük bir insandı. Allah mekanını cennet etsin" dedi.


Afganistan'ın başkenti Kabil'de Büyükelçi İsmail Aramaz'ı almak üzere Türk Görev Kuvvet Komutanlığı'ndan Türk Büyükelçiliği’ne giderken Taliban tarafından bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda Piyade Uzman Çavuş Adem Şengül şehit oldu.
Aslen Amasya'nın Gümüşhacıköy nüfusuna kayıtlı olan şehidin Samsun’un İlkadım ilçesi Adalet Mahallesi'nde yaşayan 79 yaşındaki babası Hüseyin ve 63 yaşındaki annesi Döndü Şengül'e acı haber askeri personeller tarafından verildi.
Kaynak:http://www.yenisafak.com.tr/gundem/afganistandaki-sehit-atesi-samsuna-dustu-2088628

Medya yazarları seçkilerim...

Feride'nin Günlüğü





Kendi eşinden de görüntü mü  isteyeceksin Enver!
 Demokratlığınıza görüntü istemeden inandık!
Körelmiş bıçağı bileyip en azından armut doğramada kullanabilirsin, lakin körelmiş kafalarını bilesen beyni tulum peyniri gibi dağılacak olanlara laf anlatmaya çalışmak deveyi atlayamadığı hendeğe gömmek kadar zor. Dedim ya bunların silecekleri o kadar iyi çalışıyor ki tükürmeye yetişemezsin. Hiç öyle cümle festivaline gark olmadan, edebi patinajlar çekmeden, direksiyonu direkt beyinlerinden mülhem faşizm tarlasına kıracaksın! Ne bestelerinde usül var ne güfterinde mana, dibine kadar detone olmuş vicdanlarıyla sana saygı gazelleri okurlar ki alkış tuttuğumuz eller kırılsın!
Alt zemin faşizm üst krema demokratlık olunca çivi çaksan ilk hamlede dağılmışlar listesine birinci sıradan giren Enver Aysever’e bravo(!) Bu camianın insanlarıyla anlayış mavalı üzerinden tokalaşıp aynı bileği utanmadan değerlerine, inançlarına  büken demokrat pehlivana(!) bravo. Biri çıktı Kabataş mağduru bir anneye Yalancı Gelin dedi kursağımıza kadar sustuk, şimdi de tükürük sayacı cilalayan ağzıyla o anneye utanmazca had bildirmeye çalışan adamlar konvoyunu acıyarak izliyoruz.
Birincisi, mağdurluğunun imzası altı aylık bebeğinin çizilmiş kollarında gizli olan o annenin acısına da mazlumluğuna da kefilim. Sana soruyorum Enver Aysever, o şiirsel kelamını empatiyle dörtle bakalım, aynı olay eşinin başına gelseydi görüntü mü isteyecektin? Kabataş meydanında mobese direklerine tırmanıp oradan mı dinleyecektin eşini. Hadi görüntü istedin,utanmazlığın rejisine oturtulmuş ucundan kıyısına sokak montajından geçmiş görüntüler mi delil olacak sana, yoksa eşinin yaşadığı travma mı? Hiç sormaz mısınız? Bu bebek niye kesildi sütten, bu anne niye bir kabusu emzirdi kalbine. Vicdanmış! Bundan sonra biz de senin vicdanlı olduğuna dair kestiğin ahkamın için görüntü isteyelim. Siz kimsiniz be? Kimsiniz de bir annenin acısına taş koyuyor, gübreden alayınızda boğmaya çalışıyorsunuz?  Size söylüyorum  Hz. Meryem'e yapılan neyse Zehra'ya yapılan da odur. İftira mazlumun uğrak yeri. Susma orucu için de ramazanı bekleyecek değiliz ya...
Öncelikle bir annenin şerefini haysiyetini kamera karesince küçültüp buradan pornografik manşetler atarak halt gazeteciliği yapan herkesin aynı acıyla yüzleşmesini Allahtan niyaz ediyorum.
Sonrasında Adli İnsanlık raporu bile alamayacak hayvanlığı tescilli jelatini hiç açılmamış vicdana sahip olanlar da bu niyazdan nasiplensin!
Ettiğim duadan ne kadar eminsem bu annenin şerefinden acısından anlatamadıklarından da o kadar eminim! Şimdi olayı iktidardan muhalefetten soyutlayıp tarafsız bir vicdanı ortaya koyarak soruyorum! Aynı şey kızınızın eşinizin başına gelse görüntü mü sorarsınız? Yavrunuzun hakkını görüntüyle mi ararsınız ? Acıyı sizin görmeniz mi önemli yoksa onun yaşaması mı ? Sırf iktidara öfkenizden sırf o siyasi çığırtkanlığınızdan acıyı da şiddeti de mahalle kovboylarının at üstünden attıkları çamura boğdunuz ya bu çamuru sıvadığınız kadar sınanın!
15 yaşında Berkin Elvan! Hastane kapısında bekleyen annesinin kulağına eğilip " Görüntü nerde" demek ne kadar şerefsizlikse bu annenin acısını görüntüye indirmek o kadar şerefsizliktir. Gelelim kuyruk açısını cm cm intikam cetveliyle resmeden şarjı bitik gazetecilerin söylemlerine! Gelelim hırsından çatlayıp Zehra'yı Fadime Şahin'le bir tutmaya çalışan senaryo alışığı gammazcılara! Ve gelelim iftiraya paralel çanak tutan gözü dönmüş din soslu garnitür adamlara! Gezinin bir tane Fadime Şahin'i vardı. O da şalvar lastiğine dizdiği yalanları bir bir itiraf ederek ve hiçbir zaman iktidar olamayacak partisine uygun ebatlarda don biçerek buna senkronize zırıl zırıl ağlayarak altı oka baka baka gitti. Başka?
İster Kabataş kışkırtanı diye yaz ister yontmataş bülbülü diye kodla! İster kudur ağzından iftira köpürt! Debelen! Zehra'nın yanındayız. Yahu bu kadar izbe propaganda yaptığınız kadar şerefin ve haysiyetin savunucusu olsaydınız topluca ihya olurduk! O anne Başbakan aleyhine bezeli bir Gezi küfürü etmediği için, Atam kalk ülkemin geleceğine bak hizasında ajitatif pankartlar açmadığı için, başı açık olmadığı için, kırmızı elbiseyle toma önünde duş jeliyle beklemediği için bu iftiralara maruz kaldı! İşte bu yüzden önce acısını değil görüntüsünü soruyorsunuz!
Siz aşağılık iftiralarla mide kaldırmaya devam edin mideyi de kalbi de yatıştıran ilahi adaleti bekliyoruz..
Esra Elönü 
Kaynak:http://www.haber7.com/yazarlar/feridenin-gunlugu/1306686-kendi-esinden-de-goruntu-mu-isteyeceksin-enver

Pişmanlıkla Yanmayalım




Ömrün sonuna doğru yürüyoruz beyler
Yaptıklarımızla karşılaşacağımız 
Bir başlangıca yürüyoruz erenler
Eksiliyor ömür damla damla bilelim ey canlar
Pişmanlıkla yanmayalım ey dostlar

Kendimiz yok olurken
Arkamızda bir şeyler yeşersin
Bizi hatırlayanlar gülümsesin
Pişmanlıkla yanmayalım ey dostlar

Nura dönsün yüzümüz
İman ile olsun özümüz
Ateş ile yanmasın ömrümüz
Pişmanlıkla yanmayalım ey dostlar

Allah’ın şairleri olalım
Gönlümüzde yeşeren merhametin sözleri
Nur nur aksın kalemimize
Pişmanlıkla yanmayalım ey dostlar

Bildiğimizi sanarak
Bilinmeyen görünmeyeni inkâr ederek
Bilinmez gerçekler diye uçurumlara düşmeyelim
Pişmanlıkla yanmayalım ey dostlar

Nurdan şiirler örtsün kâinatı
Silsek gönüldeki tüm ahları
Şiirler ki dili olsun sabahların
Şiirler ki bayır yokuşları eylesin yokuş aşağı
Pişmanlıkla yanmayalım ey dostlar

Kul Mehmet der ki kem gözler zarar vermesin şiirlere
Gönülden gönüle akarsa zarar görmez şiirler
Küllenmesin kurşun yanıkları ile gönüller erenler
Vurulmasın gönüle paslı hançerler sevenler
Pişmanlıkla yanmayalım ey dostlar

Mehmet Aluç

Bıraktığın Sessiz Feryat Yanımda





Sen bana uykusuz geceleri bıraktın gittin… Hasret özlem okunu sineme sapladın iyimi ettin?
Karanlık odalarda, yüzümü bakmayan şehirlerin havasını bana bıraktın terk ettin gittin…
Adımların ile hayallerimi karanlık uçurumlara, hayalsiz yaşamak için beni uçurumlara attın arkana bakmadan gittin.

Bana ağlayan gözyaşı değil, gözlerime ihanetin ifrit bakışlarını bıraktın…

Söyle benden bu kadar mı nefret ettin? Oysa ben seni dünyalar kadar çok seviyordum.
Gözlerimde uzaklık, bakışsız’lık ile ekleyerek, ayrılıktan kavuşamayan yolların feryadını ekleyerek beni hasret uçurumlarına attın gittin, mutlumu oldun şimdi?

Gözlerim hala gittiğin günden beri uykusuz, bıraktığın sessiz feryat bakışı ile yollarda dönmeni bekliyor…

Rotası kıblesini şaşırmış, sapıtmış, kaybetmiş hislerinle hıçkırıkları yanımda bırakarak, beni bunlar ile yaşamaya mahkûm ederek acımadan acelesi var olan bir yabancı gibi bıraktın terk ettin gittin…

Belki de senin gibi kimseye bağlanmadan yaşayacaksın lakin o zamanda ömür mutluluğu tatmıyor be gülüm, öksüz gibi mutluluğa bir adım yakın iken terk ederek mutsuz yaşanmıyor be gülüm…

Mehmet Aluç



Umut kalmadı desende





Dayanır mı bu hasrete bu beden
Hasret yollarında bekletme beni
Aşk değil mi gönül mutlulukla gülümseten
Umut kalmadı desende bekliyorum ben seni

Ah sevgili nedir bu bahtıma gülen
Sensin gönlümde seni sevdiğimi bilen
İşte yine sensin beni terk edip giden
Umut kalmadı desende bekliyorum ben seni

Hasret yoluna ektim umut gülleri
Mutluluk gülümseyecek bize bekliyorum o günleri
Sana her zaman sunacağım aşk ile gönlümdeki tüm sevgileri
Umut kalmadı desende bekliyorum ben seni

Gözlerimde yağsa da yağmurlar oluk oluk
Haneme gelse de gülümseyen o seninle yoksulluk
Hadi gelsen de ruhumuz bedenimiz alsın az biraz soluk
Umut kalmadı desende bekliyorum ben seni

Sussun kelimeler lal olsun gönül dilimiz konuşsun
Nefret yollarımızda gönlümüzde aşk ile yok olsun
Aşk ile sevenlerin yolunu uçurumlar açan kahrolsun
Umut kalmadı desende bekliyorum ben seni


 Kul Mehmet der ki bize Rahmandan başka dost yoktur
Gerçi aşk ile gezen bu âlemde sanki hiç yoktur
Kimine aşk gerekmez aşka gönlü toktur
Umut kalmadı desende bekliyorum ben seni
Mehmet Aluç










Dil Denilen Gönül Kapısı



Aç sana sen gönül denilen kapını tüm kullara, mutluluk tek başına yaşanmaz bilmen gerekir. Paylaşmak mutluluk getirir. Marifet denen güzellikle aç kollarını sana doğru gelen kullara, açmazsan kollarını hep yalnızlık yangını içinde yanarsın, halini sual eden bir kul bulamazsın…

Bereket ile dolu gönlü, kıtlık çölüne çevirmeye çalışan kullar ne kadar aptal, bilgisiz… Gönlün kir ile dolu ise temiz gönüllü olanın peşinde yürü, yüreğini tertemiz eyle budur bu âlemde elinde kalan…

Dil denilen gönül kapısını şerden, yalan sözlerden uzak tut, o kapı bozulunca sende bozulursun, sevgiliye gönül güzelliği ile mutluluğu yaşatan değil midir? Dil denilen o et parçasını edep ile yıka, iman ile donat, kuran ile nur eyle, ondan sonra mutluluk neymiş gör gayri… Selam ve dua ile…

Mehmet Aluç

25 Şubat 2015 Çarşamba

Engel Konulmaz



Gönül sevmek istemeyince sevdiğini bulamaz
Aşk gönülde olmaz ise doğru yol bulunmaz
Âşık olana aşkın yolu hiç sorulmaz
Âşık olanın yoluna dikenden engel konulmaz

Âşık sevdiğinden başkasını görmez
İmanı gönle alınca tadına doyulmaz
Cismi yanar aşk ile feryat ile yola çıkılmaz
Âşık olanın yoluna dikenden engel konulmaz

Kimileri aşkın kıymetini bilmedi
Kimisi aşk ile sevmedi gülmedi
Kimisi aşk ile seveyim dedi aşkı bulamadı
Âşık olanın yoluna dikenden engel konulmaz

Kul Mehmet’im aşkın güzelliğinden kaçınılmaz
Aşk gönülde çok diye etrafa savrulmaz
Aşk ile seven gönül hiç yanılmaz
Âşık olanın yoluna dikenden engel konulmaz
Mehmet Aluç


Ozanlarım...

Ozan Dede Korkut






    Dede Korkut, bilinen ilk Türk Ozanı. Orta Asya’da Kopuz, Anadolu’da saz diye bilenen çalgının mucididir. Türk coğrafyasındaki bütün ozanların piridir.

Oğuz Türklerinin milli ozanı olan Dede Korkut’un hikayelerinden ve hakkındaki söylencelerden yola çıkılarak yaşamı M.Ö. 120 - M.S. 646 yılları arasında gösterilmektedir.
Hikayelerinde geçen yer adlarının tespiti sonucu Dede Korkut’un da mensup olduğu Oğuz Taifesi’nin Horasan’dan ayrılıp Bayındır-Han önderliğinde Kars-Anı bölgesine geldiği, Kars-Kağızman Ağcakalesi’ni “Yaylağ”, Iğdır-Sürmeli Karakalesi’ni “Kışlağ” seçtikleri belirtilmektedir.

Dede Korkut hikayelerinden oluşan anonim derlemenin adı: Kitabı-ı Dede Korkut alâ Lisan-ı Tâife-i Oğuzhân (Oğuz Halklarının Diliyle Dede Korkut Kitabı) adıyla Dresden kitaplığında bulunan (Yarım kopyası da Vatikan kitaplığında ele geçen) tek yazmadır.

Eserin yazıya geçirilme zamanı 15. Yüzyıl sonlarıyla 16. Yüzyıl başları kabul edilir. Eser de 12 hikâye yer alır. unları derleyen, anlatan, yazıya geçiren kimse bilinmez. Her hikâyenin sonunda bir dilek ve mutluluk ortaklığını belirterek olayı sonuçlandıran Ozan Dede Korkut ortaya çıkar. (1)

Dede Korkut kitabının başlangıcında “Hazret-i Resul aleyhis-selam zamanına yakın, Bayat boyundan Korkut Ata derler, bir er koptu, Oğuzun ol kişi tamam bilicisiydi, Oğuzun içinde tamam velayeti zahir olmuşıdı, ne derse olurdu, gayibden türlü haber söylerdi, Hak Taala anun gönlüne ihdam ederdi.

Korkut Ata Oğuz kavminin müşkülünü hallederdi, her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca işlemezlerdi” denilmektedir. (2)

Bazı kaynaklarda Dede Korkut’un Kara Hoca’nın oğlu olduğu 100 veya 295 yıl yaşadığı kaydedilmektedir.

Dede Korkut adına bir çok yerde mezar yerleri gösterilmektedir. Ne zaman öldüğü kesin olarak bilinmemekle birlikte 646’ya yakın bir tarih işaret edilmektedir.

Dede Korkut’dan günümüze 12 hikaye ulaşmıştır. Bu hikayelerin içerisinde onun söylediği sözler, kopuz/saz eşiğinde okuduğu türküler-şiirler mevcuttur. Günümüzde türkü ve şiir olarak bilinen halk edebiyatının kafiyeli ve vezinli ürünleri Dede Korkut döneminde Soylama olarak bilinmektedir.

Soylamalar söylendiği zamandan çok daha sonra yazıya geçtiği için nesirleşmeye yüz tutmuş, dörtlükler halinde yazılmamıştır. Yer yer kafiyelerle örülmüştür. Hece olarak 7 ile 15 arası sayılarda mısralar oluşmuştur.

Milli şiirimiz Soylama ile başlayıp koşmaya, doğru gelindiğinde dörtlük halini alarak 7,8,11 hece ölçüsüne kavuşmuştur.

Günümüzde anlatılan hikayelerde ve ozanlar arasında yapılan atışma örneklerini Dede Korkut hikayelerinde de görmek mümkündür.

Dede Korkut’un söylediği sözlerden bazıları atasözü olmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Soylamalarında akıcı bir dil, nakışlı bir anlatım bulunmaktadır.


Dede Korkut Soylamalarından Örnekler:

SOYLAMA (İç Oğuza Dış Oğuza Asi Olup Beyrek’in Öldüğü Boyu)

Hani öğdüğümüz bey erenler?
Dünya benim, diyenler?
Ecel aldı, yer gizledi,
Fani dünya kime kaldı?
Gelimli gidimli dünya
Sonucu ölümlü dünya.
Bu kara yer bizi de yiyecektir,
En nihayet uzun yaşın ucu ölüm,
Sonu ayrılık! (3)


SOYLAMA ( Kazılık Koca-oğlu Yeğenek Boyu)

Yücelerden yücesin,
Yüce Tanrı!
Kimse bilmez, nicesin?
Ulu Tanrı!
Sen anadan doğmadın,
Sen atadan olmadın,
Kimsenin rızkını yemedin,
Kimseye güç etmedin,
Her yerde teksin,
Allah yücelerden yücesin!
Adem Peygambere sen taç giydirdin,
Şeytana sen lanet kıldın,
Bir suçtan ötürü,
Kapından sürdün, çıkardın!
Nemrut göğe ok attı,
Karnı-yarık balığı karşı tutan ulu güçlü Tanrı sensin!

Ululuğuna sınır yok,
Senin boyun, bosun yok,
Gövden yok, atan yok,
Vurduğunu büyütmeyen Ulu Tanrı!
Ezdiğini belirtmeyen belli Tanrı!
Yücelttiğini göğe kaldıran görklü Tanrı!
Kızdığını yere çalan güç-yetmez Tanrı!
Birliğine sığındım Çalabım, güçlü Tanrı!
Yardım senden,
Kara-donlu kafire at teperim,
İşim sen onar! (4)


SOYLAMA (Dirse Han-oğlu Boğaç Han Boyu)

Beri gelsene, başım bahtı, evim tahtı!
Evden çıkıp yürüyende selvi boylum
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
İkiz badem sığmayan dar ağızlım
Güz elmasına benzer al yanaklım
Kadınım, direğim, döleğim! (5)


SOYLAMA (Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boyu)

Çığnam çığnam kayalardan çıkan su!
Ağaç gemileri oynadan su!
Hasan’la Hüseyin’in hasreti su!
Bağ ve bostanın zineti su!
Ayşe ile Fatma’nın nikahı su!
Şahbaz atların içtiği su!
Kızıl develerin gelip geçtiği su!
Ordamın haberini bilirmisin, desene bana
Kara başım kurban olsun suyum sana! (6)


SOYLAMA (Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boyu)

Ağaç ağaç dersem sana, arlanma ağaç!
Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç!
Musa Kelimin asası ağaç;
Büyük büyük suların köprüsü ağaç;
Kara kara denizlerin gemisi ağaç;
Şah-ı merdan Ali’nin Düldülünün eyeri ağaç;
Zülfekârın kını ile kabzası ağaç;
Er olsun, avrat olsun, korkusu ağaç;
Başını alıp bakacak olsam, başsız ağaç;
Dibini alıp bakacak olsam, dipsiz ağaç;
Beni sana asarlar, taşıma ağaç!
Eğer taşıyacak olursan, gençliğim seni tutsun ağaç!
Bizim ilde olmalıydın, ağaç!
Kara hintli kullarıma buyuraydım,
Seni bölük bölük doğraya idiler, ağaç! (7)


KARŞILIKLI SOYLAMA (Kam Büre Bey-oğlu Bamsı Beyrek Boyu)

Aldı Beyrek:

Ne ağlarsın, ne buzlarsın, ağam diye,
Yandı bağrım, göynüdü içim!
Meğer senin ağan yok olmuştur,
Yüreğine kaynar yağlar dökülmüştür,
Kara bağrın senin sarsılmıştır,
Ağam deye ne ağlarsın, ne buzlarsın?
Yandı bağrım, göynüdü içim!
Bre kız!
Karşı yatan karadağı,
Sorar olsam yayla kimin?
Sovuk sovuk sularını,
Sorar olsam, içit kimin?
Katar katar develerini,
Sorar olsam, yüklet kimin?
Karalı-göklü otağı,
Sorar olsam, gölge kimin?
Ağız dilden, kız kişi haber bana,
Kara başım kurban olsun bugün sana!

Aldı Kız:

Çalma ozan, deme ozan,
Karalıca ben kızın, nesine gerek ozan?
Karşı yatan karlı dağı sorar olsan,
Ağam Beyrek’in yaylasıydı,
Ağam Beyrek gideli yayladığım yok!
Sovuk sovuk suları sorar olsan,
Ağam Beyrek’in içitiydi,
Ağam Beyrek gideli içtiğim yok!
Tavla tavla şahbaz atları sorar olsan,
Ağam Beyrek’in binitiydi,
Ağam Beyrek gideli bindiğim yok!
Katar katar develeri sorar olsan,
Ağam Beyrek’in yükletiydi,
Ağam Beyrek gideli yüklediğim yok!
Ağıllarda akça koyunu sorar olsan,
Ağam Beyrek’in şöleniydi,
Ağam Beyrek gideli şölenim yok!
Karalı-göklü otağı sorar olsan,
Ağam Beyrek’indir,
Ağam Beyrek gideli göçtüğüm yok! (8)


Dede Korkut Sözlerinden Örnekler:

1- Allah Allah denmeyince işler onmaz.
2- Kadir Tanrı vermeyince er bayımaz.
3- Ecel vade gelmeyince kimse ölmez.
4- Ölen adam dirilmez.
5- Çıhan can geri gelmez.
6- Bir yiğidin kara dağ yumrusunca malı olsa yığar, derer, talep eyler, nasibinden artuğun yiyebilmez.
7- Tekebürlük eyleyeni Tanrı sevmez.
8- Gönlün yüce tutan erde devlet olmaz.
9- Kül tepecük olmaz.
10- Kara eşek başına uyan ursan katır olmaz.
11- Er malına kıymayınca adı çıkmaz.
12- Kız anadan görmeyince öğüt almaz.
13- Konuğu gelmeyen kara evler yıkılsa yeğ.
14- Ata adını yürütmeyen hoyrad oğul ata belinden inince inmese yeğ.
15- At ayağı külük, ozan dili çevük olur; iyegülü ulalır, kaburgalı büyür.
16- Kolca kopuz getürüp elden ele, begden bege ozan gezer; er cömerdin ar nâkesin ozan bilür, ileyünde çalup ayıdan ozan olsun; azup gelen kazayı Tanrı savsun, Hanum hey, Begüm hey.. (9)

Dede Korkut Duası:

Yom vereyim hânım:
Yerli Karadağların yıkılmasın!
Gölgelice kaba ağacın kesilmesin!
Kan gibi akan görklü suyun kurumasın!
Kanatlarının ucu kırılmasın!
Kaadir seni namerde muhtaç etmesin!
Koşarken ak-boz atın sürçmesin!
Çaldığında kara polat öz kılıcın kedimlesin!
Dürtüşürken ala gönderin ufanmasın!
Aksakallı baban yeri cennet olsun!
Ak pürçekli anan yeri uçmak olsun!
Allahın verdiği umudun kırılmasın!
En sonunda arı imandan ayırmasın!
Ak alnında beş kelime dua kıldık kabul olsun!
Derlesin, toplasın, günahınızı,
Kaadir Tanrı adı-görklü Muhammeddin yüzü suyunu bağışlasın!
Bu duaya amin diyenler Tanrıyı görsün! (10)


Dede Korkut’un Ad Koyma Şölenindeki Sözleri:

Ünüm anla, sözüm dinle Bay Büre Bey,
Yüce Tanrı sana bir oğul vermiş, bağışlasın!
Ağır sancak götürdüğünde Müslümanlar arkası olsun!
Karşı yatan karlı dağlardan aşar olsa,
Ulu Tanrı senin oğluna aşıt versin!
Kanlı kanlı sulardan geçer olsa geçit versin!
Kalabalık kafire girdiğinde,
Ulu Tanrı senin oğluna fırsat versin!
Sen oğlunu Bamsam deye okşarsın,
Bunun adı Bozaygırlı Bamsı Beyrek olsun,
Adını ben verdim, yaşını Allah versin! (11)


Dede Korkut Hikayeleri’nden Özetler:

1- Dirse Han - oğlu Boğaç Han Boyu:

Toy edilirken Kara otağ’a oturtulan ve çocuğu olmayan Dirse Han’ın bir oğlu olur ve Bayındır Han’ın boğasını öldürdüğü için Dede Korkut tarafından “Boğaç Han” olarak adlandırılır, bey olur. Dirse Han’ın kırk yiğidi, oğlanı babasına kötüler. Babası avda oğlunu oklar. Annesinin sütü ve kır çiçeği oğlanın yarasına derman olur.Oğlan, kırk yiğit tarafından kaçırılan babasını kurtarır. Dirse Han oğluna taht verir.


2- Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boyu:

Salur Kazan, oğlu Uruz Han’ın uyarısına rağmen, Oğuz beyleriyle ava çıktığı sırada, evine üç yüz yiğidi ve Uruz’u bırakmasına rağmen düşman gelir. Eşini, gelinini ve oğlunu esir alır. Gördüğü rüya üzerine avdan dönen Salur Kazan, düşman ellerine gider. On bin koyununu düşmana vermeyen çoban da (o istemese de) kendisiyle gelir. Oğuz beyleriyle birlikte düşmanı yener ve yurtlarına dönerler.

3- Kam Büre Bey-oğlu Bamsı Beyrek Boyu:

Bayındır Han’ın Oğuzları topladığı sohbete tüm beylerin oğullarıyla gelmesi üzerine, Büre Bey üzülür. Oğuz beyleri, Büre Bey için bir oğul, Bican Bey’e de doğacak oğlana vermesi için bir kız dilerler. Doğan oğlan büyüdükten sonra kendisine hediye getiren bezirgânları kafirlerden kurtarır ve “Bamsı Beyrek” adını alır. Banı Çiçek’le evleneceği gece kafirler düğünü basarak Bamsı’yı esir alır. Banı Çiçek’in abisi Deli Karçar’a Yalancı oğlu Yaltacık’ın kanlı bir gömlek getirip “Bamsı öldü.” demesiyle Banı Çiçek Yaltacık’a verilir. Düğün gecesi esir bulunduğu kaleden, tekürün kızının yardımıyla kaçan Bamsı, yaşadığını Bani Çiçek’e bildirir. Sonra düğün yapılır. (12)



Dede Korkut Sözlüğü:

Bayımaz :Zenginleşmez.
Çalap :Tanrı, Allah.
Çatma-Kaşlım :Kaşlarının arası boya ile çatılmış olan.
Çevük :Çevik
Çığnam çığnam :Çağıl çağıl.
Devlet :Baht, mutluluk, zenginlik, talih.
Dölek :Ağırbaşlı, sakin, terbiyeli kimse, çok döl veren, çok doğuran.
Göçtüğüm :Varıp geldiğim, gidip geldiğim.
Görklü :Güzel, gösterişli
Göynüdü :Yandı, kavruldu
Hoyrad :İtaatsiz.
Kara Polat :Kara çelikten, halis çelikten
Kolca kopuz :Kul uzunluğunda saz.
Külük :Çabuk
Musa Kelimin :Tur dağında Tanrı ile konuşan Musa peygamberin.
Onmaz :Felah bulmaz, refah olmaz, yolunda yürümez.
Orda :Hanın karargahı, Bey çadırlarının bulunduğu yer, oba.
Ozan :Eski Oğuzlarda Oğuz destanlarını okuyan saz şairi.
Soylama :Türkü veya şiir söylemek.
Tekebbürlük :Böbürlenme.
Uyan ursan :Gem vursan.
Yom :Mutluluk, saadet, uğur.
Yumru :Set, tümsek, toparlak.

Aşık Büryani hayatı ve eserleri...

Aşık Büryani



Cevahirden köşkün yapıp otursa
Altın tabak ile taam getirse
Pir mürşidi bilmez yolu yitirse
Menzil almaz yola gitse ne fayda


            Büryani çağırır eleman aman
           Kerbela gülüdür billah bu zaman
           Dilde beli deyip gönülde güman
           Hak'ka ikrar verdim dese ne fayda


      1926 yılında Kısas'ta doğmuştur. Asıl adı Hamdullah Aykut'tur. Aşık Dertli Divani'nin de babasıdır. Önce Hamdullah sonra Kemteri mahlasıyla tapşıran aşık, Büryani mahlasını nasıl aldığını el yazması defterinde şöyle anlatmaktadır. "23.3.1977 günü Hacı Bektaş-ı Veli evlatlarından Muharrem Sefa Efendi bize geldi. Yanında Gazi Antep'in Haral Köyü'nden Ali Dede, Adanalı Mürteza Dede ve hanımı bize geldiler. 23 Mart'ı 24'e bağlayan gece muhabbete başlandı. Aşık arkadaşlardan deyiş söylemeye fırsat bulamadım. Halime agah olan o Sultan nutkeyledi. Üç parça söyledim. İrticalen söyleyişimizi çok şükür kabul kıldı. Mahlasımı Büryani koydu.''

Hamdullah Aykut o gece irticali söylediği deyişinin son dörtlüğünü şöyle bitirir;
''Arşın demanında Nebi-yi zişan
Akıl idrak etmez bu sırra insan
Hamdullah ciğerim olmuştur Büryan
Yandım ateşine İmam Hüseyin''

M. Sefa Efendi son mısrada büryan sözcüğünü duyar duymaz Hamdullah'a, Büryani diye seslenir ve mahlasını koyar. Ondan sonra aşık şiirlerinde Büryani diye tapşırır. Dedelikte yapan Büryani Kısas'ın eşrafından olup güçlü aşıklarındandır. Eski ve yeni yazıyı bilen, çok kitap okuyan ileri görüşlü Aşık Büryani 7.11.1990 tarihinde vefat etmiştir.



Harran'da Bir Türkmen Köyü: Kısas
Halil Atılgan - Mehmet Acet
Kültür Bakanlığı


Eserlerinden bazıları:

NE FAYDA

Cevahirden köşkün yapıp otursa
Altın tabak ile taam getirse
Pir mürşidi bilmez yolu yitirse
Menzil almaz yola gitse ne fayda

Doğuştan insanda Hak hal olmasa
Malı canı Pir uğruna vermese
İkrara bend'olup gelmezse
Yol oğluyam dese ona ne fayda

Büryani çağırır eleman aman
Kerbela gülüdür billah bu zaman
Dilde beli deyip gönülde güman
Hak'ka ikrar verdim dese ne fayda


BİLMEM NE HALDIR

Var mı bencileyin bir bahtı kara
Açıldı yürekte her türlü yare
Vardım bir tabibe melhemi süre
Sürmedi sultanım bilmem ne haldır

Erenler kapısı dar'ül amandır
Muradım ki aşkın narına yandır
Gönüller sultanım tahtıma kondur
Konmadı sultanım bilmem ne haldır

Kusurum günahım gayette çoktur
Gafur'sun Rahim'sin şek şüphem yoktur
Kuiuna mürvetin ihsanın çoktur
Na ümit olamam bilmem ne haldır

Mürvete geldim ey nesl-i Hünkar
Affetmek şanındır edemem inkar
Hel ata şanında oldu aşikar
Dokuza bağladı bilmem ne haldır

Epsem ol Büryani bulunur çare
Kadir Mevla'm sen bildir yare
Hele noksanını özünde ara
Sabreyle ey gönül bilmem ne haldır         GELDİK BU HANA

Gel beri güftumu güş eyle gafil
Bilmez misin niye geldin cihana
Elest ü bezmini hele bir düşün
İspatı imtihan geldik bu hana

Şu fani dünyanın sefası yoktur
İkrar bend olana cefası çoktur
Dört kapı kırk makam cümlesi haktır
Var ilet özünü şah-ı hübana

Vefasız bu yola basamaz kadem
Fehmeyle bu sözü adem ol adem
Zikreyle Muhammet Ali'yi her dem
Der Büryani vuslat olduk canana


SULTANIM

Canlı cansız cümlemiz bir nesneden
Varoluyor bu bir hikmet sultanım
Canana akıtır bu can-ı beden
Kabul etmek cana minnet sultanım

Sevip aşık olmak ezelden bahtım
Yar sana kadimdir ikrarım ahtım
Senin çün bezendi sinemde tahtım
Aha teslim oldum hükmet sultanım

Büryani'yem geldim mürvete düştüm
Canımdan malımdan serimden geçtim
Gerçi ezel aşkın meyinden içtim
Dest-i kudretinle lütfet sultanım
Kaynak: http://www.radyodoga.com.tr/Asiklar-14-asik-buryani.aspx

Gönlüm Sana Ben Verdim




İşte ben karşındayım, söyle yar hislerini
Giydim gönlüme aşkın, elbisesini geldim
Giymişsin yine gönlü, öldüren kefenini
Ben sana hep güldüm yar, gönlüm sana ben verdim

Bilmezsin ey yar sensiz, halim acı iledir
Bilirim yar gönlünü, ne varsa dilindedir
Beklerim ben sabırla, Rahman’dır o muktedir
Ben sana hep güldüm yar, gönlüm sana ben verdim

Kul Mehmet ahu zarla, geçse de yâr ’sız ömrün
Her zaman merhametli, gönül ile sen görün
Ey yar sen gülmez isen, gönül sen yerde sürün
Ben sana hep güldüm yar, gönlüm sana ben verdim

Mehmet Aluç

24 Şubat 2015 Salı

Seninle




Bir deli rüzgâr gibi girdin deli gönlüme
Sen neşe ile okudun gönlüme gazeli
Seni sevmek nasip oldu bu gül ömrüme
Sensin karanlıklardan beni çıkaran gönlümün güzeli

Seninle aşkın etrafında eyledik gönül tavafı
Aşk değil mi bu gönlün değer biçen sarrafı
Ben seninle içerim ömür boyu erik hoşafı
Sensin karanlıklardan beni çıkaran gönlümün güzeli

Aşk ile eyleyelim gönül pazarı
Aşksız ağlama gönlüm ey zarı zarı
Aşk bize babadan yani baba yadigârı
Sensin karanlıklardan beni çıkaran gönlümün güzeli

 Kul Mehmet’im şimdi aşk ile sevmenin zamanı
Gönülden tahlil ederek söyler gönüllerin ozanı
 Söyle bakalım kimdir gönlünde aşkı aşk ile yazanı 
 Sensin karanlıklardan beni çıkaran gönlümün güzeli     

Mehmet Aluç  

Düşüncelerimizi İfade Edememenin Ezikliği



Farkında mıyız bilmem, düşüncelerimizi başkalarının yanında ifade edememenin ezikliğini hep yaşıyoruz! Başkaları kendi düşüncelerini ifade ederken ona hayran kalırız, kendimizde yerin dibine sokarız ne acı bir tablo değil mi?

Birde karşımızdakinin fikrini tartmadan incelemeden hemen ona adapte olur bu fikrini özgürce sunanların sunuş ekline hayran kalır kendi düşüncemizi uçurumlara atarak ve şaşkınlık içinde sanki karşı düşünce çok doğruymuşçasına hemen körü körüne- incelemeden aklımızda elemden- peşinde sürüklenir gideriz!

Eğitim alırken bizler düşüncemizi ifade etmenin eğitimini almadık ama, o anda elimizi dilimizi bağlayan yok ki, bir nebzede olsa halimizi birkaç söz ile ifade etmenin özgürlüğünü yaşayarak kendimizi ödüllendirmeliyiz, en azından fikrimizi açık açık anlayışlı olarak ifade etmenin zevkini yaşamalıyız amma, maalesef buda olmuyor…

Yaşarken bize bu konu hakkında görüşünüz nedir? Bu konuda ne söylemek istersiniz? Konusunda eğitim verilmedi ama günümüz teknolojinin Altın çağını yaşıyoruz yani biraz el insaf yani, az katılımcı olmak gerekmez mi?

Gönül kapımızı sonuna kadar açmak var iken, aç kapa aç kapa o kapı gıcırtısından sinir olarak bildiklerimizi de unutuyoruz!

Gönül aşk ile merhamet ile sevgi ile beslenir güçlenir ilim ile yol alır gider ama hangi ilim ile insan zekası değişken, en güzel ilim imanlı bir kalp ile yazılmış Rahmanın emrine uyarak insanlığın emrine sunulmak için alınmış ilim ile yol alınmalı, kişisel düşünce ile ilim sadece bireylerin mutluluğu içinse, toplumsal başarı ile güzel yarınlar için yol açmaz ve de faydası olmaz…

Diyorum son sözü size bırakıyorum gönül dostları…


Mehmet Aluç

Yalnızlığın Son Çırpınışı-2.Bölüm.



Yalnızlığın Son Çırpınışı-2.Bölüm.

Gözü önüne bir ara bir karartı geldi, sanki gökyüzünde birisi uçarak kendisine geliyordu, hayal görüyorum der gibi gözlerini ovuşturdu, gökyüzünde bembeyaz bir nur kanatlanarak ve duvarın içinden süzülerek içeriye girdi ve o anda Funda yere düşerek bayıldı, kaldı.

Gelen bembeyaz nura bezenmiş bir melekti, iyilik meleği. Biraz sonra ayıkan Funda karşısında iyilik meleğini görünce ürktü, gerisin geriye duvarın dibine yaslanan, bacaklarını toplayarak korku ve şaşkınlık içinde.

-Se… se… Sen az… Azra. Azrail misin?
Kendisine gülümseyerek bakan melek.

-Hayır, ey Allah’ın güzel kulu, ben Azrail değilim, ben iyilik meleğiyim.
Şaşırdı, apıştı kaldı, âmâ gözlerindeki şaşkınlık avazı çıktığı kadar sanki feryat edercesine bağırıyordu.

-A…Ama… Nasıl olur?
-Üzülme ve korkma ey Allah’ın kulu, ben korkman için gelmedim ki yanına.

Fundanın yürek çarpıntısı az durmuş gibi oldu, şaşkınlığı geçer gibi oldu.

-Nasıl olur bu? Neden olmasın ki ey Allah’ın kulu? Rahman istedikten sonra neden olmasın?

-Biliyorum Rahman yani yüce Allah istedikten sonra olmayacak bir şey yok ama bir meleğin yeryüzüne inerek bir kul ile konuşması ilk defa oluyor!

-Yüce Allah senin üzgün haline dayanmayarak merhameti ile beni sana gönderdi, beni yalnız sen görüyorsun ey Allah’ın kulu, iki gündür pencerenin önünde eşinin yolunu gözlüyorsun ve dilinde Allah’ın ve peygamberi zikir ederek tüm duaları okuyarak endişe içinde geçirdim. Yüce Allah üzgün kulumu gidin endişesini giderin diye beni sana gönderdi, ey secde ederken Rahman ismi ile gözlerinde yaşlar akıtan Allah’ın kulu, işte ben geldim.

Gülümsedi Funda içinden binlerce defa Allahu Ekber diyerek şükürler ederken birden kalkt,ı şükür secdesine yöneldi, gözlerindeki sevinç ve şükür gözyaşları seccadeyi ıslattı. İyilik meleği Fundanın kendinden üstün olan melek halini izliyordu. İşte nura bezenmiş secde ile Yüce Allah’a şükür eden bir kul. Yanına yaklaştı, şükür secdesinde kalkan Fundanın kalbine yani sol göğsüne dokundu, bir anda tüm endişeleri giden Funda gülümseyerek kadın suretindeki iyilik meleğine sarıldı, sarıldı...

Mehmet Aluç

Devam edecek inşAllah

__________________
Mümin tövbe ile merhamet ister Rabbin'de affı için
Selam ve dua ile...

Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç