Bu Blogda Ara

19 Şubat 2015 Perşembe

Ağlıyorum




Pişmanım artık başım vuruyorum ben taşa ama faydasız biliyorum. Cellat bakışımla kaldım baş başa. Nereden girdi gönlüme bu vefasızlık mı dersin, kıymet bilmeyen yok yok en iyisi cellat bakış diyeyim!
Say ki dağlar yol vermedi, say ki aptallıkla bana gülen nefsime yenik düştüm…
Şimdi gölgemden nefret ediyorum, kıymet bilmeyen birisinin peşinde yürüdüğü için.
Yaralanırız bazen, yaralar bazen iyileşmez, çaresi yoktur, onun merhemi de yoktur…
Solgunum bir sonbahar yaprağı gibi, özür dilesem telafisi yok biliyorum. Kırıldı gülümsemelerimiz, yarınlarımız, bakışlarımız, hatta yolda yürüdüğümüz sokaklar, kaldırım taşları bile…

Ben aşkın kıymetini bilemedim, sen seven birini bul ve sen çok yaşa. Sen üzülme benim için, pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya.
Hasret vuslat arasında artık baş başayım, hangi yön yazılır anlıma bilemiyorum şaşkınım ve vuslat sanki bana uzaklarda el sallayarak uzaklaştı gitti…

Ömür denilen yolda kaldım, dardayım yanlış yoldayım evet evet. Sen üzülme benim için pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya.
Kendi elimle ben kestim ben, hasretin biletini, ben ah ben göremedim aşk ile gülümseyen gönlünü,  sen artık sür artık mutluluğa doğru gönül gemini, beni unut gitsin. Sen üzülme benim için, pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya

Akşam oldu gözyaşımla ben kendi mezarımı kazıyorum, aç susuz kalarak cellat gönlümü azarlıyorum.Sanma ben artık sensiz şimdi yaşıyorum. Sen üzülme benim için pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya

Tabip neylesin benim iyileşmez pişmanlık yaramı, deli neylesin o her gün yaşar zaten bayramı.
Pişmanlıkla gezen neylesin sevdiğine hayran bakmayı. Sen üzülme benim için pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya

Mehmet Aluç

Pişmanlığımla Ağlıyorum




Pişmanım başım vuruyorum ben taşa
Cellat bakışımla kaldım baş başa
Aşkın kıymetini bilemedim sen çok yaşa
Sen üzülme pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya

Hasret vuslat arasında artık baş başayım
Hangi yön yazılır anlıma bilemiyorum şaşkınım
Ömür denilen yolda kaldım darda yanlış yoldayım
Sen üzülme pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya

Kendi elimle ben kestim ben hasret biletini
Ben göremedim aşk ile gülümseyen gönlünü
Sen artık sür artık mutluluğa doğru gönül gemini
Sen üzülme pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya

Akşam oldu gözyaşımla ben mezarım kazıyorum
Aç susuz kalarak cellat gönlümü azarlıyorum
Sanma ben artık sensiz yaşıyorum
Sen üzülme pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya

Tabip neylesin iyileşmez pişmanlık yaram
Deli neylesin o her gün yaşar bayramı
Pişmanlıkla gezen neylesin hayran bakmayı
Sen üzülme pişmanlığımla ağlıyorum ben artık doya doya

Mehmet Aluç

Kavuşamadım Gül Yüzlüm






Kavuşamadım ben sana gül yüzlüm geç kaldım
Yol aradım sana varayım yol bulamadım
Son nefeste kavuşayım dedim kavuşamadım
Adım adım kırıldı ayağım varamadım
Kavuşamadım gül yüzlüm ben kavuşamadım
Kavuştum da seninle öldüm bende ay yüzlüm



Kavuştum da seni bulamadım gül yüzlüm
Mezarın yıkılmış hasretimle sensizlik ölüm
Yol aradım sana varayım yol bulamadım
Son nefesine kavuşayım dedim kavuşamadım
Kavuşamadım gül yüzlüm ben kavuşamadım
Kavuştum da seninle öldüm bende ay yüzlüm



Kul Mehmet’im sinem sensiz yanar kanar
Kurudu beraber diktiğimiz o çınar
Akmaz artık sensiz kurudu akan o pınar
Mezarın başında kurudum ölüm beni sınar
Kavuşamadım gül yüzlüm ben kavuşamadım
Kavuştum da seninle öldüm bende ay yüzlüm
Mehmet Aluç©



Aşık Reyhani-Hayatı ve Eserleri

Aşık Reyhani




 1932 yılında Hasankale'nin Alvar köyünde
doğdu. Asıl adı Yaşar Yılmaz'dır. İran'dan göçen babası önce Kars'a daha sonra Erzurum'a yerleşti. Aşık Reyhani'nin çocukluğu köyünde geçti. Zaman zaman komşu köylere gitme olanağı bulduysa da daha başka yerlere gidemedi. Okuma yazmayı okula gitmeden öğrendi. Sonraki yıllarda ise dışarıdan sınava girerek diploma aldı.
Küçük yaşlarda köyüne gelen aşıklardan etkilendi. Hem aşıklardan dinleyerek hem de eline geçen kitapları okuyarak birçok halk hikayesini öğrendi. Kendi aşıklığı ve şiir yazmaya başlaması 18 yaşından sonradır.
Reyhani, rüyasında gördü bir kıza aşık oldu. Kısa bir süre sonra da kızı kaçırdı. Birkaç ay geçmeden evliliği geçimsizliğe ve huzursuzluğa dönüştü. Bunun üzerine karısının ailesi kızlarını alarak başka biriyle evlendirdiler. Aşık Reyhani, bu dönemden sonra Dertli mahlasıyla şiirler yazmaya, türkü söylemeye başladı. Ancak bu mahlası uzun süre kullanmadan, Bayburtlu Aşık Hicrani tarafından Reyhani mahlası verildi.


Konya Aşıklar Bayramına aralıksız katılan 7 aşıktan biridir. Eski aşıkların dışında, yetiştiği Huzuri Baba, Nihani, Cevlani, Efkari, Murat Çobanoğlu'nun babası Gülistan Çobanoğlu gibi aşıklardan gelenek ve usul öğrendi.
İran'dan Avrupa'ya birçok ülkede türkü söyleyen Aşık Reyhani, katıldığı yarışmalarda da birçoğu birincilik olmak üzere çeşitli ödüller aldı. 1980'li yılların başında Erzurum'da bulunan Doğu Ozanları Derneğinin başkanlığına getirildi.
Aşık Reyhani birçok ülkeye konser ve konferanslara katılmak üzere çağrıldı. Ayrıca ABD'nin Michigan Üniversitesinde katıldığı bir konferanstan sonra kendisine fahri öğretmenlik unvanı verildi.



Reyhani'yim n'olur beni inandır
Yanarken bir yudum su ver de kandır
Yalvarırım seher vakti uyandır
Rüzgarlardan sorup sorup ağlayım


ESERLERİNDEN BİR DEMET


BENİ 1
Behey rüzgar gider isen canana söyle beni
Lütfü ve keremi çoktur yakmasın böyle beni
Ben bu derde düş olalı bana Mecnun dediler
Ben nasıl Mecnun'um bilmem aramaz Leyla beni

Ben bu derde düş olalı gözlerim yaşta benim
Sinemi sitem kapladı gönlüm telaşta benim
Ne dizimde kuvvet kaldı ne aklım başta benim
İpsiz bağladı felek bir kaşı yayla beni

Ey Reyhani hep düşündün dünyada han olmayı
Hiç aklına getirmedin bir kabristan olmayı
İstemem sensiz efendim tahta sultan olmayı
Bana köle deseler de sen kabul eyle beni

BENİ 2
İlahi niyazım sana düşürme garip beni
Alemin şahı Rabbena kılma muzdarip beni
Derdi senden alır isem dermanı kim neylesin
Sen bana benim demezsen kurtarmaz tabip beni

Geldi geçti gaflet ile bunca yıl ve seneler
Hep senin emrinde döner yorulmaz pervaneler
Dergahına talip olmuş tabiri divaneler
Ne olur eyle yarabbi aklıma sahip beni

Ey Reyhani neden akar durmaz göz pınarların
Gönül neylesin dünyayı olmazsa senin yarin
Birgün olup okununca cümlesi aşıkların
Yunusların arasında eyleme kayıp beni

BAĞLAR
Demedim mi gönül kalkıp yürüme
Birgün yollarını harami bağlar
Dertliysen derdini dertsize deme
Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar

Yazılan kaderdir başa gelince
Suç sende ayağın taşa gelince
Kudretin damlası coşa gelince
Onu bent mi eyler dere mi bağlar

Oku sayfasını geçen çağların
Yaprağı dökülmüş nice bağların
Adeti böyledir yüksek dağların
Aslı'ya yol verir Kerem'i bağlar

Ben de Reyhani'yim susuz pınarım
Damlam coş ederse olmaz kenarım
Öldüğümü duysa o nazlı yarim
Bilmem al mı giyer kara mı bağlar

ŞİMDİ
Tükendi mürekkep karıştı satır
Bilemez ki katip ne yaza şimdi
Dört mevsimde ne şevk ne umut kaldı
Minnet ne bahara ne yaza şimdi

Vazgeç gafil göremezsin içimi
Sen kendinle kıyas etme suçumu
Doğuştan simsiyah olan saçımı
Söyle kim boyadı beyaza şimdi

Reyhani'yim geçti ömrüm saz ile
Gıda aldık hayaldeki haz ile
Bir ömür devrettik cilve naz ile
Naz bitti çevrildik niyaza şimdi


BİRGÜN
Deryalar yanmaz diyenler
Denizler de yanar birgün
Nehir içip doymayanlar
Damla içen kanar birgün

Çiçek solar fikir solmaz
Derya damla ile dolmaz
Evladın kötüsü olmaz
Atasını anar birgün

Sözüm söz deyip övünme
Özüm öz deyip övünme
İşim düz deyip övünme
Çark tersine döner birgün

Kesilmez mevladan umut
Bir mürşidin elini tut
Gelir rüzgar gider bulut
Elbet yağmur diner birgün

Gel Reyhani hayal kurma
Yolu bilmeyene sorma
Kendini yüksekte görme
Gökler yere iner birgün

VEREMEM
Bana derler aşık derdini söyle
Bu bir sırdır emanettir veremem
Belki dağlar kadar büyümem amma
Cevizin de kabuğuna giremem

Hasta odur sabır ile inleye
Evlat odur nasihati dinleye
Bundan sonra zevkle bakmam aynaya
Çünkü onda iç yüzümü göremem

Kulaksız işitmek dilsiz ifade
Canım cananındır edem iade
Vücut bir camidir vicdan seccade
Onun bunun çıkarına seremem

Reyhani'yim zamanım yok gülmeye
Doğar iken boyun eğdim ölmeye
Azrail gelmesin canım almaya
Bir canım var cananındır veremem


SÖYLEYİN
Beni sizden sorarlarsa dostlarım
Bir Reyhani geldi gitti söyleyin
Hayatı çileli muradı yarım
Heder etti ah tüketti söyleyin

Aldı kırık sazı kapıdan çıktı
Ağlar gözler ile gülerek baktı
Dağın ufuğunda bir akşam vakti
Güneşle beraber battı söyleyin

Ara sıra sazı verdik destine
Name yazdı yarenine dostuna
Ceketini yorgan ettik üstüne
Kolu yastık oldu yattı söyleyin

Bir duvara yaslamıştı yanını
Sılasına çevirmişti yönünü
Gurbet elde hasret yaktı canını
Sitem vurdu dert çürüttü söyleyin

Aşık Reyhani'ymiş kıldı ah u zar
Dolaştı alemi diyar be diyar
Parça parça etmiş bir deli rüzgar
Yaşı yağmur göz buluttu söyleyin

Kaynak:http://www.radyodoga.com.tr/Asiklar-9-asik-reyhani.aspx

İşte O Nedenle





Sırma saçlım nedir bu naz böyle
Bir derdin var ise hemen söyle
Yoksa bir derdin yakar nazın ziyadesiyle
Ya da göm nazını mezara bundan böyle
İşte o nedenle gece gündüz ben ağlarım



Bir yaklaşır bir kaçarsın benden gündüz gözüyle
Bak etrafına sırma saçlım zaman geçiyor haliyle
Kurumak üzere bak artık gönül bağlarım
Kırıldı çalmaz artık gönül sazlarım
İşte o nedenle gece gündüz ben ağlarım



Kul Mehmet artık yazacak kalmadı birkaç satır
Bu kadar yükü inan çekmez hiçbir hatır
Gönlünü biraz aşk denizinde yatır
Sana dilim okusun aşk ile şiirleri satır satır
İşte o nedenle gece gündüz ben ağlarım



Mehmet Aluç


Yunus Emre Oratoryasu



Yunus emre oratoryosu ilk Türk oratoryosudur. İnsanlık duygularının derinliklerini yansıtan bu eser, müziğin tükenmez güzelliği ve kompozisyon bütünlüğüyle, dünya oratoryo edebiyatının klasik örneklerindendir.

Ben şahsen dinledim hayran kaldım.Sizde verdiğim link'den dinletin hayran kalın istedim.

Adnan saygun eserinde 13. yy'da yaşayan Türk edebiyatının ünlü şair ve düşünürü yunus Emre’nin hayatını konu almıştır. Besteci, yunus emre divanından seçtiği şiirleri: şairin hayat ve ölüm, tanrı ve kader, insanın alın yazısı, haksızlık karşısında mücadelesi ve dost vaslına erişmesini lirik - felsefi içerikli vokal - senfonik eserinde yansıtmıştır. Oratoryo büyük senfoni orkestra, koro ve 4 solist (soprano, mezzo soprano, tenor ve bas) için yazılmıştır. Eser 3 bölüm, bir ara kısım (intermezzo) ve 13 parçadan oluşur. saygun serbest bir şekilde aria, recitatif ve koroları birleştirir. Yapısal bakımdan tamamlanmış ve özgün olan her bir parça bütün eserin kompozisyonunda birleşir, parçalar arasında olan dokusal bağlar eserin mimari yapısının iç birliğini sağlar. Oratoryonun müzik dili, bestecinin halk kaynaklarıyla, Türk folkloruyla bağlılığını gösterir. Eserin zengin melodilerinde, ilahîlerinde, korolarında halkın sesi işitilir.

5 parçadan meydana gelen 1. bölümde hayatı seven ve ölümü düşünen yunus emre kaderine boyun eğerek ağlamaktadır. Koro ile başlanan bu bölümde acı ve elemle dolup taşan müzik duyulur. İlk ölçülerden başlayarak saygun, dinleyicileri üzüntü ve keder dolu yunus Emre’nin tasavvuf dünyasına götürür.

No. 1. Grave (koro ve orkestra)

teferrüç eyleyu vardım sabahın sinleri gördüm
karışmış kara toprağa şu nazik tenleri gördüm
yaylalar yaylamaz olmuş kışlamaz olmuş
bar tutmuş söylemez olmuş ağızda dilleri gördüm
soğulmuş şol ela gözler belürsüz olmuş ay yüzler
kara toprağın altında gül deren elleri gördüm.

besteci, koro ve solo partilerinde (recitatif ve Arialarda) makamsal dokularla örülmüş, halk türkülerinin özelliklerini içeren müzik yaratır. koro ile sona eren birinci bölümde besteci koral üslubunda yunus emre ilahîsini kullanır.

No. 5 koral (koro ve orkestra)

benim adım dertli dolap
suyum akar yalap yalap
böyle emreylemiş çalap
anın içün ben ağlarım
derdim vardır inilerim.
beni bir dağda buldular
kolum kanadım kırdılar
dolaba layık gördüler
anın içün ben ağlarım
derdim vardır inilerim.
suyum alçaktan çekerim
dönüp yükseğe dönerim
ben mevla'yı zikr ederim
anın için ben ağlarım
derdim vardır inilerim.

5 parçadan oluşan ii. bölümde, hayatı seven yunus tanrıya isyan eder. burada müzik birinci bölümün epik (destansal) tarzından, gerilim dolu dramatik tarza geçer. recitatif (konuşmalı) stilde başlanan ariadan sonra (bas solo ve orkestra) telaş ve coşku dolu dinamik bir koro başlar.

No. 6 Aria (bas solo ve orkestra)

ya ilahî ger sual itsen bana
eydürhem işbu cevabı ben sana
gelmedin dedün hakuma kem deyu
doğmadın dedün adâ adem deyu
gözüm açup gördüğüm zindan içi
nefs-ü hevâ dop dolu şeytan içi
haps içinde ölmiyeyin deyu aç
mısmıl - u murdar yedüm bir iki kaç
nesne eksilttüm mü mülkünden senin
nesne geçirdüm mü hükmünden senin
rızkın alup seni muhtaç mı kodum
ya öğünün yiyüben aç mı kodum.
ben bana zulm eyledüm ettüm günah
neyledüm, nettim sana ey padişah.
geçmedi mi intikamın, öldürüp
çürüdüp, gözüme toprak doldurup
bir avuç toprağa bunca kıyl-ü kal.

no. 7 agitato (solo, koro ve orkestra)

yaktın beni, yandırdın... noldun hey gönül noldun
alemden usandırdın, noldun hey gönül noldun
uçtun hey gönül uçtun, yedi deryayı geçtin
ol dost eline göçtün, noldun hey gönül noldun

burası eserin dramatik doruğudur. vokal partilerin heyecan veren sesleri, acı ve kederli haykırışları ve koro ile solistlerin çağrışmaları ; poolifonik gelişimin dinamikliğini dramatik bir doruğa ulaştırır.
burada müzik dramatik gücüyle ve trajik coşkusuyla sarsıcıdır. orkestra dokusunda işlenen motiflerde gergin ritmik ostinatolarda saygun'un senfonik düşünüşünün etkisini yansıtır.ara bölümden sonra (intermezzo) iki parçadan oluşan eserin en büyük iii. bölümü başlar. yunus emre kendi benliğini yücelterek dost'a (Tanrı’ya) varır. ikinci bölümün dramatik hattını devam ederek heyecan veren dinamik bir orkestrasyon - korolu sahne sergilenir. ama gelişim sürecinde dramatik zirvede başlanana müzik huzur içinde aydınlanmış lirik içerikli koro ile bütün eseri sona erdirir.

no. 12 vivo (solist, koro ve orkestra)

aşk gelicek cümle eksikler biter.
aşkın şarabın içeli kandalığım bilimezem
şöyle yavu kıldım beni isteyüben bulumazam.
derya-yı umman olmuşam gevherlere kan olmuşam
hüsnünde hayran olmuşam kendümüze gelimezem.
aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
ben yanarım dünü günü bana seni gerek seni
aşkın şarabından içen mecnun olup dağa düşem
sensin dünü gün endişem bana seni gerek seni.
efendim, hu, mevlam, hu.
ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım
dost vaslına eriştim gümanım yağma olsun
varlık çün sefer kıldı dost andan bize geldi
viran gönül nur oldu cihanım yağma olsun.
aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
ben yanarım dünü günü bana seni gerek seni
aşkın şarabından içen mecnun olup dağa düşem
sensin dünü gün endişem bana seni gerek seni.
efendim, hu, mevlam, hu.

no. 13 koral (koro ve orkestra)

sensin kerim, sensin rahim, allah sana sundum elim.
senden artuk yoktur emim, allah sana sundum elim.
ecel geldi vade erdi bu ömrüm kadehi doldu.
kimdir ki içmedin kaldı allah sana sundum elim.

kaynak: http://www.uludagsozluk.com/k/yunus-emre-oratoryosu/ naile mehtiyeva - konser kılavuzu
ilk kez dinlemek için hazır halde internette. 9 bölümlük. dakikasını sonra yazabilirim.


Mutlaka link ’den dinleyin hayran kalın.

Tıklandığında açılmazsa kopyala yapıştır yapın arama çubuğuna...

Mehmet Aluç

Yalnızlığın Son Çırpınışı-1.Bölüm.



Yalnızlığın Son Çırpınışı-1.Bölüm.

Gözlerinde süzülen göz yaşları ile pencerede yolu gözlüyordu. Yüreğindeki derin acı git gide yüreğini yakıyor, gözlerinde yaşları damla damla akıtıyordu. Isısız bir gecenin onca sıkıntısına rağmen sabah olmuş lakin gecenin zifiri karanlığı yüreğine çökmüş yüreğindeki karanlık endişeyi hasreti, sabah doğan güneş aydınlatamamıştı.

Etrafında aşk ile dönen aşk melekleri olmalıydı, çektiği acıların yerine şu anda sevdiği biricik sevgilisinin gözlerine bakarak sevgilim demesini hatta

-Ey yüzüne bakmaya doyamadığım gül yüzlüm seni çok ama çok seviyorum… Selvi boyuna, gamzendeki gülüşüne hayranım gül yüzlüm.

Demesini isterdi. Kendisi de, gülümseyen bakışları ile yanağına bir buse kondurarak

-Ey gönlümün can ışığı, bende seni seviyorum.

Diyerek boynuna sarılmak isterdi. O şimdi yoktu yanında.

Onsuz yaşamak için hayatın köklerine sımsıkı sarılmak için, yalnızlığın çırpınması ile yaralanan bedenini ruhunu hatıraların tertemiz gözlerine, bilinçsiz gelen umutsuzluğun eşine uğrarken bu deli ataklarında, hatıraların derinliğine gülümseyen o güzel günlerin içine gömülünce, yavaş yavaş yürüyünce kurtuluyordu.

Geceleri âlem uykuda iken o hep ayakta pencerenin kenarında sevdiğini, gönlünün can ışığını bekliyordu. Onsuz yatamıyordu, ona sarılmadan gülümsemeden rahat edemiyordu.İki gün öncesinde gitmeden önce sevgilisi, ha bu arada sevgilisi Yasin uzun yol şoförü idi, Tır ile şehirler arası bir şirketin şoförlüğünü yapıyordu.

-Üzülme hayatım gönlümün nuru, bu sefer sadece üç gün sürecek, hem fazla mesai yaparak kazanacağımız üç beş kuruşu bir kenara atarak, yarınlarımız da kullanırız

Deyince, Fundanın yüreğine ayrılığın dağı çökmüştü.

-Hayatım ben sensiz üç gün hasretine dayanamam, kazandığın zaten bize yetiyor.

-Olsun hayatım yarınlarda yuvamıza katılacak olan aşk meyvemizin gülümseyen senin gibi gül yüzlü çocuklarımız olunca rahata erişir, sıkıntı çekmeyiz gül yüzlüm.

Başka bir şey söyleyemedi sadece gülümsedi. Yasin’e hak verdi, karnında ufak ufak tekmeleyen, yavrusunun eli ile okşarken, gülümseyerek kapıdan geçirerek yolcu etti.

-Allah yolunu açık etsin Yasin’im, sensizlik mehtabına, dilsiz haykırışların gecelerin karanlığı gibi, Allah yüreğimizi karanlıkta bırakmasın, Allah'a emanet ol bir tanem.

Diyerek'den sımsıkı sarıldı.

Şimdi ise yüreğinde tarifi imkânsız bir sıkıntı vardı. Havada uçan kuşların kanat çırpışında bile ürküyordu.

Mehmet Aluç

İnşAllah devam edecek

__________________
Mümin tövbe ile merhamet ister Rabbin'de affı için
Selam ve dua ile...

Köle Zinciri Kırar Bu İman Allah Diye






İman her an gönülde şahlanır Allah diye
Düşürmez garip yola bu iman Allah diye
Yalnız bırakmaz iman hayatı Allah diye
Köle zinciri kırar bu iman Allah diye



Kanma gönlüm nefise imanla sen sabit kal
Geçer ömür gafletle imanla sen kal akıl
Dünya sana kalmaz ki nefsim imanla takıl
Köle zinciri kırar bu iman Allah diye



Kul Mehmet’im imansız gezme o şeytan kapar
Üç gün seninle olur güler bırakır kaçar
Ondan sonra kalırsın inan ki sende naçar
Köle zinciri kırar bu iman Allah diye

Mehmet Aluç

Bırak Yollarda

                        



Ey divane gönlüm aşk'sız başka gördüğün tüm sevgiler yalandır
Aşkı görürsen sen gönlüm gönüllerde ne olur beni uyandır
Aşk ile seversem eğer ey gönlüm bil ki aylardan hep bahardır
Aşkı bulamazsan da bırak yollarda ağlayıp gezeyim gönül



Gönülde aşktan başka merhametten başka geriye ne kalandır
Aşka dilini batır bu gönlümü ömrümü bir tatla tatlandır
Aşk deryasına düşmeyen gönül sevgisiz ömrü inan yalandır
Aşkı bulamazsan da bırak yollarda ağlayıp gezeyim gönül



Rahmanın Lütfü keremi sonsuz sırla doludur yarattığı aşk
Aşkla gönül pişer bir düş sanma sen aşkı bilen bilir saftır aşk
Kul Mehmet gönlün neylesin aşk seni bulmazsa sende kalma şaşkın
Aşkı bulamazsan da bırak yollarda ağlayıp gezeyim gönül

Mehmet Aluç

18 Şubat 2015 Çarşamba

Dondurucu Zemheriler'de Gül Yetiştirmenin Edepsizliği.



Bunca yıllık yalnızlıktan hasret ve hicrandan sonra, insanımız İslam ile iman ile yeniden kendine dönüyor kendini arıyor, özünü arıyor, yabancılaşmanın ıstırabını, anlayarak imansızlığın gönüllerde ve yaşamdan açtığı onulmaz yaraları görerek yaşayarak, imanı görerek kalbine hayatına ruhuna kalkan yaparak bunca yıllık yalnızlıktan hasretten hicrandan kurtuluyor kurtulup kendini, bulmaya çalışıyor Elhamdülillah. Vefa bizim semte çoktan beri uğramadı diyenlere nur nur geliyor imanlı gönüller, merhametleri ile umman umman merhamet ile coşmuş iman ile. 

Uzun zamandır ayrılık rüzgârı esen sokaklara, şer üstümüze kar gibi yağarak bedenlerimizi ruhumuzu tir tir titretiyor, benliklerimiz benlik kavgasında esir düşmüş diyenlere huzur dolu bahar iklimlerinin muştusu ile geliyor, ümit var olun. Özlemle bekleyen bir çift hüzün dolu gözlere, yüreğe ellerindeki vefa kokan gülleri ile geliyorlar. Sevgiyi ertelemiş, pişmanlıkları öbek öbek dizmiş, küsmenin okyanusunda boğulmuş bir adım atarak; sevgiyi hapse atmış gönüllerin kapısını açmaya sevgileri özgür bırakmaya küsmeleri barışmanın barış kanatları çırpan güvercinleri ile barıştırmaya, pişmanlıklar için tövbe kapısının varlığını hissettirmeye aday imanlı gönüllerimiz geliyor. Koşarak geliyorlar biliyorlar ki ölüm insanı ansızın çağırır gönüller geç kalmasın geç kalarak alev alev yanmasın köz olmasın diyerekten uçarcasına geliyorlar. 

Dünyanın en harika eserinin iman olduğunu göstermeye… Hep beyaz gecelerde tek başına yapa yalnız geçirdik yanı başımızdaki mutluluğun resmini mutsuzluğun gözyaşı ile değiştirdik utanmazcasına, soğuk kış gecelerinde esen soğuk yanına yalnızlığın boranını da katarak kutup soğuklarından daha soğuk gecelerde soğuğa karşı haykırdık acılarımızı çare gelir diye merhametin sıcaklığını yanı başımızda görememenin körlüğünde... Dondurucu zemherilerde gül yetişir diye buz tutmuş toprağa güller diktik yetişir diye hoyratça! Hasreti zindanlarda büyüttük. Gül büyütemedik koynumuzda yalnızlığın korkunç hüzün dolu meltemlerini zalimlik kokan, hüznünü büyüttük utanmadan edepsizce! Merhamet sevgi dostluk bir damla olsun imanı katarak damarlarımızda bir an olsun akmadı, akmasına izin vermedik. Tanıyamadık birbirimizi aşkı sevgiyi insanlığı, hep dikenlere sarıldık acımasızca kanatan, gülü sevmedik gülü sevseydik diken kanatmazdı hep dikenleri sevdik, umutlarımızda hayallerimizde geleceğimizde hep diken gibi oldu hep battı hep kanattı! 

Tutsak güvercinlerimiz gökyüzüne salmadık, karanlık dehlizlerde kafeslerde yaşamasına izin verdik, her sözümüze duygularımıza prangalar vurduk, bilinmezlik diyarlarına yolcu ettik yanımızda bilinenin yolu var iken. Gözlerimizde akan yaşlar sızladı, kalplerimiz taştan heykellerle süsledik, betondan setler çektik. Ayrılık bile bıktı kavuşmak yanı başında beklerken, vaveyla vaveyla. Kendi söylediğini işitmeyen sağırlar gibi, söylenenleri sunulanları duymadık kabul etmedik insafsızca!

Bu acıları gören imanlı gençler nesiller geliyor işte çare olmak sunmak için kapılarınızı sakın onlara kapatmayın, açmazsanız ömrünüz bu acıların içinde yok olup gidecektir ister inanın ister inanmayın. Öyleyse, bir kez daha her şeye olumlu olarak hataları kabul etmenin erdemine sarılarak, hayata insanlara gönüllere bakmalı değil miyiz kendimize siz ne dersiniz? Şu andaki yaşadığımız prangalarla mahkûm varlığımız bizi biz etmeye yetiyor mu acaba? Olduğumuzdan fazlası olmaya niyetli değil miyiz, hak etmiyor muyuz? Yetiyor muyuz kendimizi kendimiz mutluluğun kardeşliğin engin denizinde yüzmenin güzelliğinde yüzmeye kucaklaşmaya? 


Ayaklarımız varıyor mu fıtratımızın zirvelerine ulaşmaya merhameti kucaklamaya dağıtmaya ne dersiniz? Kendimizden birbirimizden ayıran kocaman bir dağın arkasına saklanmayı bırakarak küçük bir dağ olmalıyız engin ovaların önünü kapatmayan dağ olmaya ne dersiniz.. Ferhat olup Şirin olan yanımızı arıyoruz, oysa bu halimizle bizde Ferhat ’lığın izi yok ki şirini arayalım. Dağın öbür tarafında bırakıyoruz kör gözümüzle aslında kör olmayan iki elimizle kapayarak kapattığımız gözümüzle kendimizi; hep bu yamaçta kalıp kazıyoruz kazıyoruz kendi kuyumuzu. Kim bilir, belki de kendi kendimizi kesen kör bir bıçağız, hatta keskin bir kılıcız. 

Bu nedenle gelen imanlı gönüllere kapınız her zaman açık tutun ve korkmadan çekinmeden yaklaşın size sunduğu önce Allah'tan sonra Kurandan ve Resulden aldığı İslam'ı ve gerçek imanı alın korkmadan yaşayın, yaşatın zaten eksik bir şey varsa, önünüzde Kuran ve sünnet ve Âlimlerin ışığında tahlil ederek gerçek ve doğruyu zaten göreceksiniz. Az biraz cesaret edin haydi durmayın yarın çok geç olabilir hatta biraz sonrası bile geç olabilir. Selam ve dua ile.

Mehmet Aluç



Karaca oğlan Gibi Seveyim Dedim




Sen yazan kalemimle yâr yanına geldim
Beni sensiz yazmayan mısralarım ağladı
Karaca oğlan gibi çok diyarlar gezmedim
Karaca oğlan gibi canın içinde can olamadım
Karaca oğlan gibi sevdim yüreğim kaldırmadı

Uzak yollarda Karaca oğlan izini sürdüm
Sürdüm de tüm illerde kokusunu buldum
Yâre yanık gönül ile tatlı dilini duydum
Tüm dünyaya aşkını söylerken gördüm
Karaca oğlan gibi sevdim yüreğim kaldırmadı

Kul Mehmet ne şaşkın şaşkın bakarsın
Karaca oğlan gönülleri aşk’ın ırmaklarında yıkadığına mı şaşarsın
Kömür gözlü yârini aşk ile ararken gönüllerde bulursun
Karaca oğlan gibi seveyim dedim yolum şaşırdım
Karaca oğlan gibi sevdim yüreğim kaldırmadı


Mehmet Aluç


Yalnız Kaldım Diye Haykır

         


Dış sokağın kalabalığı gönlüm gençlik çağında
Gelip geçti bir gönle yerleşmeden ömür çağımda
Güller hemen kurudu delikanlılık zamanında
Güller hemen yanardı yetişmezdi gönül bağımda

Gelip geçti bir gönle yerleşmeden ömür çağımda
Doğru yâre gönlüne giremedim çektim cefa
Ben mi bilemedim değerini anlamadım vefan'ın
Güller hemen yanardı yetişmezdi gönül bağımda

İşte buradayım gönülden süremedim sefa
Sanki ben sokaklar da gezen bir serseri
Ah bulamadım bir gönülden seven cevheri
Güller hemen yanardı yetişmezdi gönül bağımda


Akıttım gözümde kanlı yaşları
Gönlümde sanki gezdirdim çakıl taşları
Mutluluğu bulamadım aşktan yana
Güller hemen yanardı yetişmezdi gönül bağımda


İçindeki hırs ile savaş veremedim kıran kırana
İstediğin gibi sen bağır iş işten geçti artık
Bak işte düştün buhrana
Yalnız kaldım diye haykır haykıra haykıra
Güller hemen yanardı yetişmezdi gönül bağımda


Mehmet Aluç

Birileri ne demiş? Ben ne demişim? Bölüm -2-



Albert Einstein ne demiş:  İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz.


Kardeşim çok güzel söylüyorsun da aklımızı zorlayalım da, aklımızı başarıya giden yolda gezinmiyor ki başarıya ulaşsın!

Albert Einstein ne demiş:  Mutlu olmak istiyorsan, bir amaca bağlan; insanlara ya da eşyalara değil.

Bizler mutlu olmanın ne olduğunu bilmiyoruz ki! Sadece yıkma, ezip geçmenin peşindeyiz, günlük ihtiyaçların dışında bir anda, yıllık kazancı kazanmanın peşinde koşuyoruz. O kadar eşyaya sahibiz ki mutluluğu sığdıracağımız bir yer kalmadı.

Albert Einstein ne demiş:  Takdir ediliyorsan değil, taklit ediliyorsan başarmışsın demektir.

Takdir edilmek var iken, sahte taklitlerin peşindeyiz ki, güzel olanın değil gönül yıkanın hayatı sona erdirenlerin edepsizliklerini taklit ediyoruz. Gönüllere nasıl çığlık attırılır, nasıl ömre son verilir, nasıl gelecek yıkılır diyen edepsizlerin ayak izlerini izleyerek onların yaptıkları çok güzel bir şeymiş gibi aldanarak taklit peşinde koşuyoruz. Güzelliği taklit eden, merhametin güller gibi açan güzelliğini gören ve takip eden yok ki başarıya güzelliğe ulaşalım tüm olumsuzlukların önünü açalım da başarıya ulaşalım.
Mehmet Aluç



Resmindeki sessiz Ölüm




Taş gibi çivi ile duvara astığım
Gece gündüz
Gülümsemeyen suratına baktığım
Duvarda yana yaka ıssız çöl gibi duvarı kaplayan
Resmine bakıyorum
Tıpkı senin gibi gülümsemeyerek

Kaçacak gibi bakışını duvara çaktım
Beni boğacak olan
İfrit gözlerinle kollarını
Duvara çaktım

Beni terk edip giden senin
Sessiz feryadını
Mutsuz yüzünü
Kırık kolun kanadına
Güvensizlik dolu
Beni görmeyen
Bakışlarını çaktım duvara

Gökleri aşsan da
Yolları zaferle kazansan da
Gülümsemeyen ölü suratınla
Ölü resminle
Duvarda çakılı kaldın

Artık ne bir şahinim artık ben
Seni ıssız ölümünden kurtaracak
Nede sen bir ceylan seke seke yürüyerek
Yanıma gelecek olan
Nede ateşsiz bakışsız ’lığın yarınımızı kurtaracak
Nede ben sana koşa gelecek olan bir yiğit değilim artık

Kendimi de duvara
Taş gibi çivi ile yan duvara astım
Artık ne sen beni görüyorsun artık
Nede ben seni görüyorum çenesi yırtık
İkimizde dağıttık yarınları
Koşarak gelen adımları
Şimdi sen mutsuz
Ben mutsuz
Bir duvarda yaşıyoruz yarınsız umutsuz
Mehmet Aluç




Sana kıyanları hemen asmalı






Girdi mezara o eller kınalı
Ağlıyor geride kızlı analı
Gidişinle gönül kaldı yaralı
Sana kıyanları hemen asmalı

Toprak örtüldü kaldın sevdalı
Hemen kurudu tutuğun gül dalı
Şimdi gönüllerin hepsi karalı
Sana kıyanları hemen asmalı

Özge canım gönüller ağır yaralı
Hüküm verip asmalı itinalı
Cennete gittin sen gönlü kınalı
Sana kıyanları hemen asmalı

Kul Mehmet darağacını kurmalı
O canileri tez elden asmalı
Özge kızım Türkiye’m gözü yaşlı
Sana kıyanları hemen asmalı

Mehmet Aluç

Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç