Bu Blogda Ara

9 Şubat 2015 Pazartesi

Kırıldı Gülümseyerek Bakan Bakışları





Ey gönlüm sen artık etme şikâyet! Koşmaktan kaçmaktan kalmadı sende takat…
Bir bedel ödemen gerekirse ödemekten çekilme, aşkın yolu çileli olur zahmetli olur sonu mutlulukla dolar. Neden burnun dibine yürürsün?
Dur hemen gitme, dinle aşkın sana tattırdığı musikiden nağmeleri o güzel sözleri, anları…
Baksana seni seven oldu solgun, kalbini kırdığın yeter artık, aşkın kollarına kendini bırak…
Kırıldı seni sevenin umutları, kırıldı gülümseyerek bakan bakışları, var git gönlünü al aşkın tatlı sözleri ile.
Haydi, merhametle coşsun kalbin, sevgi ile aşk ile dolsun kalbin, haydi güzel bakışla bak yârin gönlüne, yakma yıkma…

Hülyalara dalmıştı, kıvranan gözleri ile
Dumanlı sokaklarda aramıştı sevgiyi
Bulamamıştı
Uzun zaman sessiz kaldı, haykırdı
Duyan çıkmadı
Sevgisiz sokaklara daldı
Kayboldu

Mehmet Aluç

Eller Çeker Nefreti Kini




Bakarım dünyaya sanki kalmamış merhametten eser
Nefret kim sevgiyi böylemi ortadan ikiye nasıl keser
Nedir bu nefret kin üç günlük dünyaya tapmış gider
Eller çeker nefreti kini elinde kana bulaşmış bıçak keder



Bu yaşanılan hıncı nefreti yaşamak değildir ki kader
Batmış insanlık kan denilen çamura bilmem nereye gider
Bir avuç dolara insanlık edepsizce edilir hunharca heder
Eller çeker nefreti kini elinde kana bulaşmış bıçak keder



Kul Mehmet der ki halimiz hal değil hayvanlıktan beter
Yeter artık birkaç dolar için yapılan bunca zulüm artık yeter
Rahman merhamet ile olun der bilmem ki kimler dinler
Eller çeker nefreti kini elinde kana bulaşmış bıçak keder
Mehmet Aluç


Beşeriz-Hece Şiir-




Dünyada yaşarız biz kullar beşer
Bazen neşe ile hafif gülümser
Bazen nefretin rüzgârları eser
Beşerdir şaşırır bazen kin kusar

Bazen yanar yanar da gönlü hardan
Bazen gezer kışın soğukta kardan
Çok sever bazen vazgeçmez hiç yardan
Bazen kalp kırar gezer uçurumdan

Bazen gezer sözler söyler Aşk’tan
Bazen lafını bilmez alır baştan
Çoğu zaman elinde dolu taşlar
Sureti insan yapar bazen zarar

Bazen arar bilinmez belasını
Bazen arar güzelce Mevla’sını
Beşer ölür biz yeriz helvasını
Bazen atar nefretle havasını

Kul Mehmet’im gönlün sevgiler sunsun
Kul sevgilisini anında bulsun
Belasın arayan güzellik bulsun
Beşeriz bizler Allaha kul olsun

Mehmet Aluç

Beşeriz



Dünyada yaşarız biz beşer
Bazen neşe ile gülümser
Bazen hain rüzgârları eser
Beşerdir şaşırır bazen kin kusar

Bazen yanar yanar hardan
Bazen gezer soğukta kardan
Vazgeçmez hiç yardan
Bazen kalp kırar gezer uçurumdan

Bazen gezer sözler söyler Aşk’tan
Bazen lafını söyleyemez alır baştan
Çoğu zaman elinde gezer dolu taştan
Sureti insan yaptığı ise nefret akıllara zarar

Bazen arar belasını
Bazen arar Mevla’sını
Beşer ölür yeriz helvasını
Bazen de atar nefret ile havasını

Kul Mehmet’im gönlün sevgi sunsun
Arayan sevgilisini anında bulsun
Belasını arayan da güzellikler ile olsun
Beşeriz cümlemiz Allah'a kul olsun
Mehmet Aluç



Aşk Siler Gönül Pası




Ey gönül ver bir karar
Belli olsun rengin
Kararsızlık sana zarar
Aşk ile sevmek senin dengin

Bu ne celal sende al olsun denge
Var gir bir gönle eyleme firar
Sanki gidiyorsun her gün cenge
Sev artık kendinle duy iftihar

Sevgisiz gönlün inan çürür
Sev artık çekme yası
Nefret uçurumuna yürür
Aşk siler gönül pası

Kul Mehmet’im aşksız yol görünmez
Aşk olmazsa gönül mutlulukla gülünmez
Tahammülsüz hayatın kahrı çekilmez
Aşk olmadan gönül kadri kıymeti bilmez

Mehmet Aluç

Sağlık ve sıhhatiniz için...?

Himalayalardan Gelen Mucize “Himalaya Tuzu”

himalayalardan gelen mucize himalaya tuzu
        Yaklaşık 250 milyon yıl önce oluşan Himalaya tuzu, dünyanın en önemli kristal tuz yataklarından biridir. Kuruyan denizlerden arta kalan tuz yataklarının bazıları yüksek basınç altında kalarak kristalleşir. Kristal tuzlar işte bu kristalleşme ile oluşur.
        Doğal tuz olan Himalaya tuzu, doğadaki en saf tuzdur ve içerisinde 84 ayrı mineral barındırır. Ayrıca bedenimizde bulunan tüm elementler de bu tuzun içerisinde yer almaktadır. Tuzun tadı çok keskin olduğu için sahtesinden ayırt etmek kolaydır.
        İşlenmeyen ve kirlenmeyen tuz cinsi olan Himalaya tuzu doğal tedavi yöntemlerinden biri olarak pek çok fayda sağlamasının yanı sıra vücut hücrelerinin iç sıvı dengesinin ve sinir sisteminin elektriksel faaliyetine yardımcı olmaktadır.
        Himalaya Tuzu Faydaları
  • Yüksek tansiyonu dengeler,
  • Böbrek taşları ve kumlarının erimesini sağlar,
  • Kalp ritmini düzenler ve kalp damar hastalıklarına iyi gelir,
  • Migren, kemik erimesi, gut hastalığı ve romatizmaya karşı etkilidir,
  • Kireçlenme, astım, bronşit, kulak akıntısı ve iltihapları konusunda doğal tedavi unsurudur,
  • Ayak mantarı ile sivilcelere karşı en etkili çözüm yollarından biridir,
  • Sedef hastalığı ile sedef tedavisinde, vücudun PH dengesine, kronik yorgunluğa, baş ve boğaz ağrısına bire bir özellik taşır,
  • Kanserli hücrelerin oluşumunu önler ve tedavisinde kullanılır,
  • Şeker hastalığı, alzheimer, astım gibi alerji ve yaşlanmayı geciktirme gibi rahatsızlıklara iyi gelir.
Himalaya tuzu ile Tuzlu su kürü (Sole karışım) hazırlamak için;
1 parça Himalaya kaya tuzu, yarım bardak suyun içerisine erimeye bırakılır.
4-5 gün sonra tuz eridiğinde bu sudan 1 tatlı kaşığı 1 çay bardağı katarak oluşturulan Himalaya tuzu kürü sabah akşam içildiğinde cildi güzelleştirmekten hazımsızlığı gidermeye kadar çok sayıda fayda sağlar. Ayrıca ciddi sağlık sorunlarına karşı vücudun kurumasını ortadan kaldırmak için tuzlu su içme kürü uygulanmaktadır. Göz kuruması gibi hastalıklarda tuzlu su kürü ile içeriden yardımcı olurken tuz terapisi gibi uygulamalarla vücuda dışarıdan yardımcı olarak hastanın sağlığı korunmaya çalışılır.
        Kür haline getirilen Himalaya tuzu ile;
  • Cilt güzelleştirilir ve pürüzsüz hale getirilir,
  • Gözlerde oluşan kanlanmaya fayda sağlar,
  • Hazımsızlığı giderir,
  • Dolaşımı hızlandırır.
        Bu tuzun kaynatılması içindeki mineralleri öldüreceğinden yemeklerde tuzun kullanımı yemeğin pişmesinden sonra sofraya geldiğinde tuzun yemeklere dökülmesi şeklinde olmalıdır.
        Gerek banyo esnasına kullanımı, gerek kür olarak kullanımı, gerek tuz terapisi yöntemiyle kullanımı, gerekse normal tuzun insan yaşamından çıkarılarak onun yerine kullanımının sağladığı ortak fayda, vücudun kir ve toksinlerden arındırılarak, vücudun iç dengesinin üzerinde olumlu bir etki bırakmak, ayrıca stresin bedene verdiği zarardan arınarak tüm organlara yönelik sayısız fayda sağlamaktadır.
 Kaynak:http://www.himalayatuzu.com.tr/himalayalardan-gelen-mucize-himalaya-tuzu/

İman Yoksa Eyvah Dersin



Var sen istediğin kadar yaşa
Zarar gelmesin kalem kaşa
İster fakir ol ister paşa
Ecel gelir bir gün her başa

Var gönül iman ile yaşa
Ecel gelecek bir gün bu başa
İman ile gidersin koşa koşa
İman yoksa eyvah dersin ömür geçti boşa

İman ile aşkı al gönlüm yaşa coşa coşa
Nefis şeytan ile ömür geçer boşa
İman aşk olursa gönülde şeytan bile şaşa
Zarar gelmesin gönül ile kaşa

Kul Mehmet’im kalemin ile sen çok yaşa
İman olursa aşk olursa gönülde gönüllere olur paşa
Yârin candan sev imanı gönülde taşı yârin ayağı değmesin taşa
Şeytan günaha sokarsa tövbe etmek için sakın deme haşa
Mehmet Aluç


Haşa: Bir durum veya davranışın kesinlikle kabul edilmediğini anlatan bir söz.

Alev Alev



Ey ateş sen yerin değil mi cehennemde yakmak bedeni
Neden bu dünyada aşk ateşi ile yakarsın bu bedeni
Aşkın içinde ne gezersin söyle bana nedir bunun nedeni
Yoksa gidişatın sonu alev alev bu dünyada yanmak mı?


Yoksa cehennemde ateş söndü aşkın içinde kıvılcım mı ararsın
Ya Rahman böyle sordum sen yazma günah kulun sınarsın
Gayem aşk ateşiyle sohbet etmek canı yakan cananın acısın dindirmek
Yoksa gidişatın sonu alev alev bu dünyada yanmak mı?


Bilmem bu gönül nasıl dayanır bu aşk narına bu aşkı büyütür
Canı yakan canan aşk ile sevmezse bu gönlü yerlerde sürünür
Kul Mehmet’im sen devam et sevmeye sevdikçe aşk gönülde görünür
Yoksa gidişatın sonu alev alev bu dünyada yanmak mı?



Mehmet Aluç

Varlığımla Gölgenle De Olsam




Yoruldum her sabah, camdan seni görmeyi

 Dönüşüne ait düş görmüş gibi hayal ederek seni beklemeyi

Sana bakarak uyumayı hayal etmeyi

 Artık yoruldum sensiz rüzgâra özlemlerimi savurmayı


 Aşk dolu yarınları savurmak için yerden aldığım yaprakları uçurtmayı

Biliyorum halini camdan sinsice bakarken gördüm seni saklama gözlerini

 Bir bilsen yanımda olsan da görsen halimi, duysan aşkımın biz diyen sesimi

Artık yoruldum sensiz rüzgâra özlemlerimi savurmayı



 Öpsen gül dudaklarınla dudaklarımda ateşten busenle

Hırçın fırtınalarım dinse busenle

Sevindirsen bende emanet duran seni ve kalbimi gülüşünle

Artık yoruldum sensiz rüzgâra özlemlerimi savurmayı




Geceyi andıran düşlerime gelişinle güneş açtırtsan gelişinle

 Gelmezsen de gelmeyişin gönlümü yaksa da, özlemlerinle

Acılarına rağmen seni seviyorum, varlığınla gölgenle de olsam

Artık yoruldum sensiz rüzgâra özlemlerimi savurmayı


Mehmet Aluç

Sakın Umutsuz Kalma





Gönül var git ara yâri gurbet elinde
Gönüle lazımdır bir sevgili dünya içinde
Yar bulmazsan yaşlar akmasın gözünde
Bak bahçeler içinde gezen yârin bul içinde

Bahçeler içinde bulamazsan bak gönül bahçene
Viran eyleme gönlü kavuşamazsan sevgi seline
Sen edeple sahip ol diline gönlün bağla aşk iline
Bak bahçeler içinde gezen yârin bul içinde

Ara bul göz değmemiş nazlı yârini
Doğru söz içine katma gereksiz biri bini
Bulursan yâri sen olursun dünya zengini
Bak bahçeler içinde gezen yârin bul içinde

Gönülden istersen de bulamazsın o nazlı yâri
Sabırla kal baş başa kalsan da sen ihtiyari
Her an gönlüne çek aşk ile sıfırlama ayarı
Bak bahçeler içinde gezen yârin bul içinde

Yollar viran çakıl diye yolundan şaşma
Aşkın sakla gönlünde sırrını kimseye açma
Yağsa da başına gece gündüz kar naçar kalma
Bak bahçeler içinde gezen yârin bul içinde

Kul Mehmet sen sakın umutsuz kalma
Gurbet illerin yolunda gönlünü bir pula satma
Doğru söz var iken yalanı içine katma
Bak bahçeler içinde gezen yârin bul içinde

Mehmet Aluç


8 Şubat 2015 Pazar

Ah ile ağlama gönül





Gönül sevileni görmezse, gönülde aşk görülmez
Seven aşk ile sevmezse, gönüle fiyat biçilmez
Seven gönül kapısını açmaz ise, içeri girilmez
Ah ile ağlama gönül, seven açar gönül kapısını

Divane olma ey gönül yar yaklaşır, edepsizlik yaraşmaz
Aşk yolunda çekilen çilelere, ah ederek yaşanmaz
Yar yüzün görmeyince ey gönül, Aşk’tan kaçılmaz
Ah ile ağlama gönül, seven açar gönül kapısını

Kul Mehmet’im gönlü yaratan yüce Allah
Gönlüne çaresini de yine veren yüce Allah
Sen istersen yine iste verir yüce Allah
Ah ile ağlama gönül, seven açar gönül kapısını

Mehmet Aluç



Aşık Sümmani Baba Şiiri

Ben Razı Değilem Hicrana Gama 


Ben razı değilem hicrana gama 
Garip gönlüm haldan hala salan var 
Sabavetten beri bir yol gözlerim 
El zanneder uzaklarda kalan var 

Didemden akıttım kanlı yaşımı 
Karametten kurtaramam başımı 
Gönül kalesinin mermer taşını 
Hicran kalemiyle kırıp delen var 


Sümmaniyem Yarab gönlüm hoş eyle 
Ya sabır ver ya da bağrım taş eyle 
Ya bir çift kanat ver yada kuş eyle 
Tez ulaşam dost bağında talan var
 
Aşık Sümmani Baba


(Sebavet = çocukluk dönemi) 
(Karamet:Karacılık, iftira)

Aşık Sümmani'nin Hayatı



Sümmani'nin gerçek adı Hüseyin olup, babası Kasımoğulları'ndan Hasan'dır. 1861 yılında Erzurum ili, Narman ilçesi, Samikale Köyü'nde doğmuştur. Kendileri bu köye Kafkaslar' dan gelmişlerdir. Babası köyde çobanlıkla geçimini sağlamakta idi Hüseyin 10-11 yaşlarına geldiğinde, babasıyla birlikte çobanlık yapmaya başladı. Hüseyin'in genellikle danalarını otlattığı yer Ablaktaş'tır: Bir gün Şekerli Düzü' ne hayvanlarını otlatmaya tek başına gider. Hüseyin, kendisine doğru bir atlının geldiğini görür. Atlı, Hüseyin'e selam verir ve adını öğrenmek ister. Çok aç olduğunu söyleyip ondan ekmek ister. Köylerinde nerede misafir olabileceğini sorar. Hüseyin üç arpa ekmeğinin yarısını atlıya verir. O' nun bu cömertliği hoşuna gider ve der ki:
-Oğul, sana bir dua öğreteyim. Bu duayı kırk gün okuyacaksın. Yalnız yüz tane taş say, cebine koy. Her okuyuşta bir taş atarsın. Duayı kırk gün okur ve son gün Ablaktaş'a gider. Babası ise Cuma namazını kılmak için köyde kalır. Ablaktaş'taki çeşmenin yanında hayvanlarını otlatmaya bırakır. O da namaz kılmaya niyetlenir. Daha önce babasıyla burada namaz kılarlarmış Namaz vaktini anlamak için de kendilerine bir taş tespit etmişler. Güneş taşa isabet ettiği zaman öğle vakti olduğunu anlarlarmış, O gün de babasıyla yaptığı gibi kendisine taşı nişan eder ve Güneş'e bakarken uykuya dalar.
Uykusunda, çeşmenin başında kırk yeşil güvercin görür. Güvercinler birden kaybolur ve karşısında üç derviş belirir. Dervişler Hüseyin'e abdest aldırırlar ve birlikte namaza dururlar. Hatta bir dörtlüğünde der ki:
Vardım saf saf olup durmuş divana
Ben de el bağlayıp geçtim bir yana
Meylimi bağladım gari sübhana
O güzel Allah'ı gözler gözlerim........... 
Daha sonra Hüseyin'i ortalarına alıyorlar. Hüseyin bakıyor ki. dervişlerden birinin elinde bir tabla, üç dolu bardak var. Derviş, bunları Hüseyin' in önüne getiriyor ve
-Hüseyin, bu şerbetlerden bir tanesini iç bakalım.
diyor. Hüseyin bardakların içindekileri şerbete benzetemiyor. Kendisini kandırdıklarını. Ona içki içireceklerini sanıyor. Ne kadar zorluyorlarsa da içmiyor Bunun üzerine birisi Hüseyin'in ellerini tutuyor. birisi de parmağını bardağa batırıp Hüseyin'in ağzına sürüyor. Tam bu esnada Hüseyin uykudan uyanıyor. Bakıyor ki, ne derviş var ne de şerbet. Fakat ağzında İnanılmaz bir lezzet hissediyor.
- Öylece bir daha uykuya dalıyor. Uykuda yine karşısına dervişler çıkıyor Tam eline bardağı alıp içmeye hazırlanıyor ki, dervişler şôyle diyor: 
-Oğul, buna aşk badesi derler. Sevdiğin kız aşkınadır. Kızın adı Gülperi'dir. Bedahşah kentinde Şah Abbas'ın kızıdır. Sen Onun. O da senindir. Birbirinize aşık maşuk'sunuz. Dervişlerden biri Gülperi'nin cemalini gösterir. Üç bardak Hüseyin'e. üç bardak ta Gülperi 'ye verirler. Yeşil mürekkeple yazılı bir kitap okuturlar.
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek..... 
Hüseyin uykudan uyanır ki, ne Gülperi Han var ne de dervişler. Danaları da göremeyince köyün yolunu tutar. Köye varmaya yakın bir atlıyla karşılaşır,
-Hüseyin, korkma oğlum, sen ereceğine erdin. Bundan sonra senin mahlasın Sümman, dünyada kavuşmak senin için haram, der. Sümmani, anlam olarak "Sonuncu, sona ait" demektir. 
Hüseyin köye varınca annesini,. babasını uyandırır. Babası da ertesi sabah. köylülere, çobanlığı bıraktıklarını söyler. Aradan otuz kırk gün geçer, günler geçtikçe aşkı da ziyadeleşir. Herkes. Onun hastalandığını, cin'e; peri'ye karıştığını sanır. O zamanlar sıra geceleri düzenlenirmiş. Bir akşam babasına yalvarır. gecelere katılmak İstediğini söyler. Babası da dayanamayıp götürür. Sıra Sümmani'ye gelince. bazı kimseler, O'nun çocuk olduğunu söyleyerek atlamak İsterler. Köylülerin teklifini kabul etmeyerek, türkü söylemek istediğini belirtir ve söze başlar:
Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu alemler oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç-beş dervişan
Lisanları bir hoş sedasın tek tek
Lisanları bir hoş eyler avazı
Onlarda mevcuttur ilm-ü el fazı
Dediler: Vaktidir kılak namazı
Aldılar abdestin edasın tek tek
Aldılar abdesti uyandım habran
Aslımız yapılmış hak ü turabtan
Üç harf okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek
Okudum harfini zihnim bu!andı
Yalelerim göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların mahlesin tek tek
Nuş ettim badesin gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın altında hırdasın tek tek
Dediler: Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Sen içün dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle salmış kalemin tek tek
Koşma bitince köylüler şaşırır. Onun badeli Aşık olduğu anlaşılır. Fakat henüz saz çalmasını bilmemektedir. Babası ile bir gün Erzurum ' a giderler. Burada aşık kahvelerine devam eder. Sazın perdelerini ve tezene tutmasını öğrenir. Her akşam köylüyü toplayıp saz çalar. Günler ayları, aylar yılları kovalar Sümmani köyde duramaz ve sevdiğini aramaya karar verir. Önce KafKaslar'a. oradan İran'a gider. İran- Turan illerini dolaşır. Bedahşah'ı tanıyan, Gülperi'nin adını duyan bir Allah kuluna rastlayamaz Hint, Afgan topraklarına gider. Onun bir gurbeti yaklaşık beş yıl sürmüştür. Günlerden bir gün rüyasında pirini görür. Piri O'na Kırım'a bir geziye çıkmasını söyler. Sümmani yanına sofusunu alıp Kırım yolculuğuna çıkar Kışı Kırımda geçirir. Yaz gelince tekrar köyüne döner. Artık şair, hareket kabiliyetini yavaş yavaş kaybederek duraklama dönemine girmektedir.
Devrin büyük şairlerinden Erbabi'yi mat eder. Başarıları Erzurum Valisinin kulağına kadar gider. Bir süre sonra. Sümmani Pasof'a gider. Aşığı oradan Suskap köyüne Zülali'nin yanına götürürler. O sırada ünü Kars'ı, Ardahan'ı, Erzurum'u kaplamış olan Aşık Şenlik'te oradadır. Üçünden bir atışma İsterler. İlk sözü Sümmani söyler: 
          Adem Sefiyullah makam-ı peder
          Cennet' te ihvan bir kere düştü
          ''Sürün'' dedi, mollam takdir-i kader
          Cennetten dünyaya bir kere düştü

Şenlik: Hışm-ı nar içinde gülüstan gözü
          İbrahim Safa'ya bir kere düştü
          İsmail' e gelen koç kurban kuzu
          Cennet'ten Mina 'ya bir kere düştü
Zülali: Türaptan bir avuç hak aldı kaddes
         Bu zemin Ierzeye bir kere düştü
         Beytullah yerine Beytü'l Mukaddes
         Kuruldu Kabe'ye bir yere düştü
Sümmani'nin esas amacı, Şenlik ile meydan edilmekti. Günün birinde yine Samikale köyünden, Sefili isminde birisi, Aşık Şenlik'in yaşadığı. Kars'ın Çıldır ilçesinin Suhara Köyü'ne gider. Kendisini Aşık Sümmani olarak tanıtır. Fakat mat olup, sazını bırakarak köyüne geri döner. Bu olaydan hemen sonra Aşık Şenlik, Ardahan'a gider. Aşık Sümmani ile Ahmet Onbaşı da Şenlik'İn köyüne gelirler Orada. yöre İçinde önemli bir konuma sahip olan, Haşimoğulları 'ndan Celal Bey ve Şerif Bey'le karşılaşırlar. Her ikisi de, bir süre önce köye gelip kendisini Sümmani olarak tanıtan aşıktan, Onun Şenlik'le yaptığı karşılaşmadan bahsederler. O zaman, Sümmani kendi şanını kurtarmak için Aşık Şenlik'le karşılaşmak istediğini söyler. Şenlik, Ardahan'dan köye çağrılır. Neticede bir araya gelirler. Hem tatlı tatlı sohbetler ederler hem de atışırlar. Sonunda yenişemeyip, kardeş olduklarım ilan ederler. Birkaç gün sonra köyüne geri döner. Fakat zaman Gülperi'yi unutturamamıştır. Köylüleri ona rastlayıp konuşturdukları zaman, O, şu şiirini söyler:
Ervah-ı ezelden levh ü kalemden
Bu benim bahtımı kara yazdılar
Gönül perişandır alev-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazdılar 
Gönül gülşeninde har oldu deyu
Hasretlik ismimde var oldu deyu
Sevdiğim, sevdiğin pır oldu deyu
Erbab-ı garezler yare yazdılar
Dünyayı sevenler veli değildir
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hali değildir
Her birini bir efkara yazdılar
Nedir bu sevdanın nihayetinde
Yadlar gezer yarin vilayetinde
Herkes diyarında muhabbetinde
Bilmem bizi ne civara yazdılar
Döner mi kavlinden sıdk-ı adıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydine geçti bunlar aşıklar
Sümmani'yi ''Derkenara'' yazdılar
Aşık artık gerileme dönemine girmiştir. Bir gece rüyasında Gülperi. işaret almadan gurbete çıkmaması yolunda tembih eder. Bu duruma çok üzülür. Zaman zaman Erzurum'a gidip gelmektedir. Erzurum da bulunduğu günler kahvede otururken arkadaş ve dostları sözü eski günlerden açıp. Sümmani'ye Gülperi ile olan aşkını anlattırmak isterler. Artık ihtiyardır. Sazını eline alıp şu şiirini söyler.
Tarih seksen dokuz on bir yaşımda
Cem başımda iş birer birer
On sekiz yıl sürdü yarin peşinde
Akıttım gözümden yaş birer birer 
Görmedim dünyada bir şadlık demi
Geçti civan ömrüm, gülmem encamı
Her boyun sistemi, feleğin kahrı
Vurdu her taraftan taş birer birer
Sümmani'yim hani benim otağım?
Gün be gün, bulandı dalım, budağım
Devroldu devranım, çevrildi çağım
Döküldü dihenden diş birer birer
Bir gün gençliğini hatırlayıp aşk badesini içtiği Ablaktaş'a gider. Çobanlığı bıraktığından beri buraya hiç gitmemiştir. Orada oturur, uzun uzun düşünür, çalar, söyler. Artık, sadece kahvelerde çalıp söylemektedir. Bu sıralarda, Gülperi de Sümmani'den haber alamadığına üzülmektedir. Bir gün Bedahşah 'tan tellal çağırttırır. Sümmani'yi aratmak için iki kardeş görevlendirir Sümmani'yi bunlara iyice tarif eder. Aradan günler, ay!ar geçer İki kardeş Kafkas taraflarına gelirler. Birden gözlerine bir adam ilişir. Adamlara Sümmani adında birisi aradıklarını söylerler. Adamlar:
-Biz Onun akrabalarındanız. Sümmani yakında öldü. Gülperi adında bir kızı sevmişti. Bu kızın aşkı için pir elinden bade verilmişti. İşte o vakitten beri. Sümmani Gülperi'nin aşığı olmuştur. Daha ölmeden bir kaç gün evvel rüyasını görmüştü. Günlerce ağladı, son dakikasına kadar Gülperi'nin acılarını çekti. Sonunda Ona hasret gitti.
İki kardeş, Sümmani'nin ölümüne çok üzülürler. Köye dönerler ve doğruyu Gülperi'ye söylemeye karar verirler. Şah'ın sarayına yaklaşırlar, bakarlar ki bir cenaze kalkmaktadır. Bu Gülperi'nin cenazesidir.  Sümmani, Samikale Köyü'nde, 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etmiştir.
Der Sümmani tamam oldu muhabbet
Biz varalım, siz olasız selamet
Kalktı bu karyeden çekildi kısmet
Göründü gözüme yol yavaş yavaş  

Kaynak: http://demgah.net/sayfa.asp?git=bilgi&id=172

BİR MENZİLE VARMASAN

BİR MENZİLE VARMASAN  (Aşık Sümmani)



Bir menzile başa kadar varmasan,
Sen o yola kervan olsan ne fayda.
Bir dilberin sinesine konmasan,
Hayal ile mihman olsan ne fayda.
Bir yazı ki kara olur kalemde,


Sözü hor görünür her bir kelâmda,
Bir güzel ki seni sevmez âlemde,
Ya sen ona hayran olsan ne fayda.

Arâbî Farisi dilin olmasa,
Bülbüle münasip gülün olmasa,
Asla bir meslekte elin olmasa,
Dava ile sultan olsan ne fayda.

Deli gönül bir isyandan beridir,
Bir ah çeksem dağı taşı eritir,
Her bir güzel bir yiğidin yâridir,
Elin güzeline baksan ne fayda.

Sefil Sümmani gel Hakk´ı zikreyle,
Verdiği nimete daim şükreyle,
Yaman kişi ta ezelden fikreyle,
Başa geçip pişman olsan ne fayda.


Aşık Sümmani


Bir Çocuk Kayboldu




Bir Çocuk Kayboldu

Bir çocuk kayboldu
Kalabalık gözler içinde kayboldu
Yalnızlığın ortasında yok oldu
Sevgiye yönelince
Bulamayınca
İnsanların şehrinde
Gökdelenlerin
Rezidansların içinde
Koskoca şehirde
Yalnızlığın içinde bir çocuk kayboldu
Gözleri gökyüzünde
Sevgi umutları hangi yıldızda saklı, arar gözleri
Soramadı, diller suskun
İçinde geleni söyleyemedi
Söyleyemedi, esareti ağır oldu içinde ki sözlerin
Acımazıca saran düşlerinde yalnızlık
Ruhunu saran, yalnızlığın demir parmaklıklarında yalnızlık
Ateş düştü canına
Bir gelip hasretim sorsan, diye haykıran gözleri
Acımasızlığın zindanında
Sarıyor ruhunu zindanın soğuk parmaklıkları
Acımızca sarıyor
Yalnızlığı yıldızları deliyor
Kınalı saçlarında dökülen rüyaları
Hücre, hücre ruhu zindanlarda
Kurak bir ilkbaharın, kuruyan yaprakları gibi kuruyan gözleri
Hülyalara dalmıştı, kıvranan gözleri ile
Dumanlı sokaklarda aramıştı
Bulamamıştı
Uzun zaman sessiz kaldı, haykırdı
Duyan çıkmadı
Yalan vaatler, sözler
Bir avuç sevgi idi, istediği
Bulamadı
Bir çocuk, kayboldu
Yalnızlığın, ortasında kayboldu
Zincire bağlanmış, hülyaların mevsiminde
Yalın ayaklı
Bir çocuk, kayboldu
Geçmişin sancı dolu yolunda
Kırılmış hayalleri ile
Rüzgârda sallanan
Toprak, olamayan taşlarla betonlarla
Örülü şehirde
Paylaşmayı bilmeyen
Betonlarla sarılı
Çöl yorgunu şehirde
Geleceğin, şehrinde bir çocuk kayboldu
Hiç gören olmadı
Bilen olmadı
Susku orucu tutarak
Kaybolan
Saflığın, elbisesini şehirde bırakarak
İçindeki yaranın acısı ile
Hüsran mabedi, taş betonlara son defa hüzünle bakarak
Bir çocuk, kayboldu
Bir çocuk kayboldu, şehri sardı çığlık
Kapandı, yalnızlığın sonsuzluk kapısı
Gözlerde yaş
Rüsva, olan bedenler
Bir çocuk arıyordu, tüm şehir
Kayboluş ve mekânsızlığın
Uzaklığın ve yalnızlığın, hissi beton şehirler yıkıldı
Gömüldü, derin tünellere öfke ile
Yeniden, kerpiç evler yapıldı
Ağaçlar dikildi
Kerpiç evler nemli
Bir lokma aş için, insanlar ezilmedi
Sömüren, sömürgecilerde gömüldü
Dipsiz tünellere
Gömüldü, tüm teknoloji aletleri yalnızlık saçan
Koltuklar ranzalar, kanepeler yalnızlıkla yatılan
Yalnızlık, kokan atıldı
Serildi yere minderler
Döşendi hasırdan sevgi ile örülen, yastıklar duvarlara yan yana
Yere serildi, yünden döşekler yan yana
Sarılarak kucak kucağa yatıldı, kucak kucağa
Şehir bölündü, mahallelere
Mahalleler, cıvıl, cıvıl kuşlar kıskandı, katıldı şölene iç içe
Evlerde gaz lambası yanıyordu, sevgi tüten
Eski bir lambalı radyo
Arkası yarın dinlenen, pür neşe ile
Televizyonlar kırıldı, hınç ile küf yalnızlık saçan
Yerine, günlük hikâyelerin sohbetin aldığı sohbetler konuldu
Ocaklarda, tavalarda is sevgi kaplamış
Sofralarda fazladan, iki tabak konuldu
Biri misafir için, birisi komşusu için
Tüm, arabalar gömüldü,
Sömüren, benzin fiyatına inat, hınçla gömüldü
Paytonlar, ahenkli at sesleri ve zilleri ile
Neşe saçan mahallelerde gezinen
Artık gözlerde neşe
Bağırıyordu destancı amca
Zöhre ile tahirin aşkını alın, okuyun
Kalabalık mahallede, omuz omuza
Destancı amca sofrada, gönül sofrasında
Heybesine konulan çökelek, tereyağı
Aldı kazancını, sevgi ile ışıldayan gözlerde kalplerde
Anlatmaya başladı, Zöhre ile Tahirin aşkını
Dillendire dinlendire
Tıpkı arkası yarın gibi
Gözlerde, kalplerde yaş, akan sevinç içinde
Ağaçlar nemli sessizce ağlayan,
İnsanlar gözleri nemli hissiyat ile akan gözlerdeki yaşlar, muştulu
Aranan çocuk bulundu şölen ile muştu ile
Kalplerinde saklanan çocuk, bulundu şölen ile
Allah’ım sana iltica ettim
Tüm bedenimle
Bilemedim ömrümce
Göremedim ömrümce
Kavrayamadım olmayan aklımca
Kapın hep açıkmış göremedim
Nefsime uydum bilemedim
Hep gözyaşı döktüm
Hep ezildim
Hep sömürüldüm
Kahpe sömürü zindanların gardiyanlarınca
Bilemedim gözyaşının merhamet sahibi sensin
Bilemedim ezilenleri ezenleri, ezen sensin
Bilemedim sömürenleri soluksuz bırakan sensin
Bilemedim kahpe sömürü zindanların, gardiyanları
Zindanların karanlığında ateş ile yakacak olan sen
Bilemedim
Göremedim çok çileler çektim
Bilemedim seni, bilemedim çilenin içindeki muştuyu
Onlara bilemediler zulümde ki sancılı ateşi ızdırabın yok oluşunu
İsyan ettim
Çiledeki muştuyu kaçırdım
Allah’ım san iltica ettim
Kuranın ile
Ol Resulün sünneti ile
İmanın ile
Sana iltica ettim
Beni bağışla af et
Sen af edensin
Merhametinle kucaklayan, saransın
Sana geldim muştu ile
Sar beni muştulu merhametin ile

Mehmet Aluç
29-05-2301
03-30

Yaklaşıyor Bizi Bitiren 14 Şubat Günleri


Artık biz bitirdik Senleri benleri bizleri
Yaklaşıyor bizi bitiren 14 Şubat günleri
Bahtı karamış yanık bir kul gibiyiz
Bu fani dünyanın oyunu değil olmaz

Bu anlaşılmaz canavar arzularımızın oyunu
Kaçamadık oyununda ne sen kaldı nede biz kaldık
Dağladı ömrümüzü mutluluğumuzu bilemedik
Bize giydirdiği anlamsız hislerin karanlığı göremedik

Peşimiz sıra koştu nedense hissedemedik
Bu anlaşılmaz canavar arzularımızın oyunu
Kaçamadık oyununda ne sen kaldı nede biz kaldık
Belki de sistemin oyunu

Belki de birileri bastı düğmeye
Televizyonu kumanda ile açalım derken
Belki televizyon açtı arzularımızın kör uçurum yolunu
Acısı bol istekleri seyrettiriyorlar her gün

Güzelliği göstermiyorlar anlaşılmaz olduk her gün
Ceketi duyguları ters yüz giydirdiler bilene şimdiden
Barışmak işin yoksa 14 Şubatı bekle
14 Şubatta barışacaksa barışmasın

Onların 14 Şubatı yerin dibine girsin
Böyle dedim şimdi sokaklarda dar gelecek
Acısı bol köpüklü anlaşılmaz duygularla sarıldık
Bu anlaşılmaz canavar arzularımızın birilerinin oyunu

Kaçamadık oyununda ne sen kaldı nede biz kaldık
Parçalanmış yüreğim yârin umurunda değil
Arzuları olmadı küskün yandığımın farkında değil
İlla ister bir pırlanta 790 liraymış
Cepte yok ki 70 lira ne yapsın illa pırlantaymış

Yandık kimsenin umurunda değil
14 Şubatı çıkaranlar cendereye aldı
Sıktıkça aldırmanın peşinde
Bu anlaşılmaz canavar arzularımızın birilerinin oyunu

Kaçamadık oyununda ne sen kaldı nede biz kaldık
Parçalandık ortada kaldık kimsenin umurunda değil
Kasayı doldurmanın peşinde
Onun bunun çocuğunun yüzünde nefesi ensemizde

Kurşun döksen de gidecek gibi değil
Kışkış cinler kışkış cinler desende umurunda hiç değil
Kovalasan da gitmez evde bağdaş kurmuş
Sokakta sırtıma binmiş yürüyor kudurmuş

Takdir edilmeyen suratıyla sırıtıyor
Yaralar açar sonra sargı bezi aldırır
Yaşantımız çıra olmuş Marmara gibi yanmakta
Nereden tanıştırdılar bilmem ki seni bize sokakta

Sevgi saygı uçmuş yüreklere kim bakmakta
Bozuldu duygularımızın bekâreti hislerimiz ağlamakta
Duyan bilen anlayan yok kahır mevsimi evlerde sokaklar da
Yenilmiş gibi duruyoruz, sanki odalarda

Yüzler asık sırtlar dönük yuvalarda
Bebe ağlar yerde sürünerek kimse kucağa alarak sevmez
Tüm hedefler 14 Şubata dikilmiş bekler yüzlerimizde gülmez
Bu anlaşılmaz canavar arzularımızın birilerinin oyunu

Kaçamadık oyununda ne sen kaldı nede biz kaldık
Parçalandık ortada kaldık kimsenin umurunda değil
Evdeler ki kırgınlık çemberini kırmak için battal gazi olmalı
Oda yüreğimizde yok hayallerimizde unutuldu gitti

Kaldık mı kılıbık halimizle ortada
Çıkıp gelmez mi battal gazi kör oğlu
Kara oğlan Tarkan gümüş eyeri ile geri gelmez mi?
Değer verilmedi onlarda gitti artık yüzümüz gülmez mi?

Bıraktığı izlerde kayboldu çoktan silindi


Tezgâhlar'da boylu boyunca bekledim 14 Şubatı
Vitrinlerde para tuzağı kıramadık daha biz o çemberi
Birçok aile silindi ayrıldı arzuların anlamsızlığında
Notalarda pırlanta oldular hissizlikle kutsandı isimleri
Sığınacak bir dergâhımız da yoktur, üstelik

Büyüdükçe kanıyor yaramız
Artık biz bitirdik Senleri benleri bizleri
Bahtı karamış yanık bir kul gibiyiz
Yazmak için ne biz kaldık nede siz kaldınız

 Mehmet Aluç


Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç