Bu Blogda Ara

14 Ocak 2014 Salı

Zamanın tebessümünde Aşka Yolculuk-1-


Ufukta beliren gözyaşlarıma doğru ilerlerken zamanın tebessümün de
doymamışlığın atlasında, atlas libasını giymeyen tebessümün, çıplaklığında uçsuz bucaksız hicranın eşliğinde yürüyen ruhum, ıssız sokakların efkârı ile şefkat ırmağının kulübesinde içeriye girdi.
Beklenen yolcuyu bekleyen şefkat, büyük bir konuk sevecenliği ile beni ve ruhumu içeriye davet etti.
Tebessüm ile göz göze gelen gözlerim, ıslak ıslak şafak vaktinde, uykuda uyanmanın mahmurluğu ile gözyaşlarımın denizinde, utanarak baktım.
Mahcup bir eda ile şefkat, yüzümde gülücükler açtırır iken, hüzün elimden tutarak beni kulübeden dışarıya çıkardı.
Az ilerde aşkı bana göstererek, yardımcı olmam hususunda bana ısrarla yardımcı olmamı söyledi. Günlerdir aşkı aradığını ama aşkın karşısında olmasına rağmen, kendisini hiç ilgi duymadığını hissetmediğini, kendisinin aşkı damarlarında akan kan kadar hissetmesine rağmen
varlığında haberdar olmadığını, neşe ile yoluna devam ettiğini anlattı.
Bense gülümseyerek

— Bunun neresinde yanlışlık var, sen hüzünsün o mutluluk, aranızda tabi ki uçurumlar olacak hatta seni görmemesi çok doğal.

Bana hüzün kaşlarını çatarak.

— Sürekli mutluluk hayatın anlamını yitirir, ben aşkın içinde olmazsam, aşkın anlamı kalmaz. Onun ruhuna işlemeliyim, onu gören ilk önce beni görmeli, beni yaşamalıdır ki aşkın gerçek değerini bulsun anlasın. Yoksa herkes sıradanlığı yaşamış olur ki herkes buda hoş bir şey değildir aşk için, herkes bu aşkı yaşarsa aşkın anlamı olmaz, ama ilk önce beni yaşasınlar istiyorum. Benim öyle bir sevilmek gibi bir sıfatım yok, ama aşkın anlamı başka olduğu için, lütfen bana yardım et onun ruhuna girmeliyim.

Ruhum ile ben bir şey anlayamamanın şaşkınlığı ile kaçarcasına uzaklaştık. Arkamızda bize bağıran hüznü duymamak için kulaklarımız kapattık, lakin sesi ta içimizde geliyordu.
Bir ara durduk uzaktan izlemeye başladık, hüzün açıkgözlülük ve oburluğun hırsı ile etrafında dönerken aşkın ayağı kaydı tam düşmek üzere iken elini uzatarak yakaladı.
Aşk gözlerini kaldırarak hüzne baktı hafiften teşekkür edercesine baktı, karşısında hüznü görünce irkildi bunu fırsat bilen hüzün ani bir hareketle aşkın içine işledi ve orada taht kurarak kaldı.
Aşkın gözlerinde pişmanlık vardı lakin elden bir şeyin gelmemiş olmaması da hem beni ruhumu ve aşkı derinden yaralamıştı. Şen şakrak gezen aşkı derin bir hüzün kapladı. Az ilerde çirkinlik sinsice aşka doğru ilerleyerek kolundan yakaladı, aşk hüzünlü idi, gözlerinde yaşlar akıyordu, aşkın hemen yanağında bir parça güzelliği alarak bir parça kendi yanağına sürdü.
Bir anda o çirkinlik adeta güzelliğe dönüşmüştü fakat bu aşkın hiçte umurunda değildi, o sadece içindeki hüznün verdiği acının yok olmasının düşüncesinde idi.

Ben ve ruhum hayretle bakıyorduk olaylara, sessizlik içinde. Bende bunun etkisi yok iken, ruhum çok etkilenmiş olacak ki onunda gözlerinde yaşlar akıyordu, ama ben hiçbir şey hissetmiyordum.
Aman boş ver dedim kendi kendime. Az ilerde ruhuma hicran damlaları adında bir uykuya benzer bir şey zerk edildi, zerk edildi ama feryadı gökleri sarstı. İçimden amma da korkakmış şu ruhum derken içimde tarifi mümkün olmayan bir his vasıl oldu, amma bedenim bu acılardan param parça olmak üzere, ruhumda ki o hicran damlaları bedenime işlemişti acısı da beni kıvrım kıvrım kıvrandırıyordu.
Biraz önceki düşüncelerimden dolayı yüzüm kızarmadı değil.
Az ilerde şafak sökerken hiç kimseyi duymayan aşk, yüzünde gülücükler açarak dolaşan aşkın yüzünde buruk bir acı vardı, aklını çelercesine hatta hiç çelmeden bir anlık bir anlık vaka ile olayla sessizce içine giren taht kuran hüznün şaşkınlığı ile sessizliğe bürümüştü.
Hüzün az ilerde şaşkınlık kahkahalarla gülerek den aşka bakıyordu içinde geçen düşünceleri duyabiliyordum. ”Aylarca yüzüme bakmadın da ne oldu bak şimdi benimle beraber sin artık içindeyim, hata yarının ne olacağı korkusu ve düşüncesini de zerk ettim içine, haydi bundan sonra beni görme bakayım, artık içindeyim artık benim ilesin.
Seni gören daha sonra beni görecek hatta kankâm kıskançlıkla beraber beni görecek”

Ben anlam veremedim aval aval bakıyorum ama ruhum çok etkilenmiş olacak ki hala gözyaşı döküyordu. Aşkın o güzelliği sanki yavaş yavaş yok oluyordu, bende üzülmeye başladım, lakin elimden bir şey gelmiyordu.
Ama dur bakalım aklıma geldi, aşkın yanında koşarak kaçmaya çalışan güzelliği yakalayarak

—Nereye kaçıyorsun? Biraz önce sessizce beraberdin aşkın yanında, şimdi neden terk ediyorsun arkadaşını?

—Bu seni ilgilendirmez, bırak kolumu acıtıyorsun.

Güzelliğin bu sözü üzerine elimi az gevşettim ama elimi gevşetmem ile güzellik elimden kaçarcasına uzaklaştı. Elimde bir avuç kokusu ile altından izleri kalmıştı. Usulca aşka yaklaştım beni fark etmedi, gözlerinde yaşlar süzülürken ben güzelliğin kokusunu azda olsa kalan bir avuç güzelliği koynuna bırakarak uzaklaştım.
Yanıma yaklaşan sıkıntıya senin yanımda ne işin var dememe fırsat vermeden elimden tutmaya başladı. O anda karşımda duran aşk bir anda kayboldu etrafıma telaşla baktım yoktu, ufukta koşarak labirent dehlizlerine doğru hızla koştuğunu gördüm.
Arkasında koşmak istedim lakin sıkıntı elimi tutmuş gitmeme izin vermeyerek beni peşinden sürüklüyordu. Önümde açan sevgi çiçekleri de benim gibi boynunu bükmüştü, biraz önce pırıl pırıl parıldayan çiçeklerde kaygı ve endişenin olayların yönünü yarının endişesi üzülmüş sararmaya başlıyordu.. Endişenin kapkaranlık anlamsızlık yüklü bulutlarında yağan yağmurlarının etkisinde kalmıştılar.
Etrafta sessizlik belirsizlik hâkimdi adeta. Ruhumda benim gibi aynı hisleri duyuyordu, fakat onun hala gözlerinde yaşlar inceden dökülüyordu.

Bir an endişenin ellerinde kurtularak koşarcasına koşmaya başladım. Kurtulmak istiyordum bana acı veriyordu içimde.
İçimde aşk için bambaşka bir kıpırtı hatta ikinci bir ruhum hayır hayır can atıyordu etkilenmiştim, onun o güzelliğinde çok ama çok etkilenmiştim.
Az ilerdeki labirent dehlizine doğru ilerledim onlarca kapısı vardı. Hangi kapısından gireceğimi şaşırdım.
Hangi kapıdan içeriye girmişti. Görkem kapısı, ihtişam kapısı, zenginlik kapısı, gurur kapısı, tevazu kapısı, sadelik kapısı, iffet kapısı.. Acaba hangi kapı, seçmek den karasız kaldım.

Görkemin kapısına doğru ilerlerken kapısında oturan bana benzemeyen bir ruh hatta canlı ama şatafatlı giyimli bana öpücükler atarak bu kapıdan girmemi işaret ediyordu, hatta beni öpmek için yanıp tutuştuğunu haykırırcasına bağırırken adeta kulağım sağır oldu.

Karasızdım böylesine bir kapıdan girdimi acaba girmiş olabilir mi sorusunda zihnim adeta karışmıştı. Ruhumsa bana hiç yardımcı olmuyordu içindeki sıkıntı ile meşguldü, içinden onu bir ana önce göndermenin telaşında idi. 

ARZULARININ ÇIKMAZ UÇURUMLARI



Düşlerimde sensizlikten acı bir feryat kopar
Düşlerimde sessizce uyanır seni ararım
Bitmeyen arzuların odamda çığlık çığlık dolaşır
Çılgın bir feryat olur sokaklarda seni ararım

Yolumu kapatan arzuların şimşek gibi önümde çakar
Beni sokaklarda yenilmiş pehlivan gibi yıkar
O an zaman durur beni benden alır
Ben silinirim mekân silinir zaman yok olur

Sonsuzluğa giden yolda yol ararken
Bir an soluk anılar yok olur
Giderim anlarım gidemem mutluluk uzak
Mutluluk yakın arzularının esaretinde çözemem dolu tuzak

Merakın ölüme eşit aşkın yorgun kafesinde ben
Sen bir meşale gibi yakarken zamanı
Ben silinirim mekân silinir zaman yok olur
Süzüle süzüle ruhum göğe çıkar

Sende çile denizine uzanırken ahların feryadın göğü kaplar
Kavuşurken yüreğimi sahibi Rahmana
Sevdanın ikliminde koşarken ben
Sen çile denizinde süzüle süzüle boğulur gidersin

Arzuların çıkmaz uçurumlarına düşerken
Hicran bakar arkasında gülümseyerek özgürce
Süzüle süzüle sevda iklimine koşar mutluluğu kucaklar güzelce
Arzuların çıkmaz uçurumlarında kaybolur iken sessizce


Sende süzüle süzüle boğulur gidersin üzgünce
Hülyasızlık cehennemine doğru yok olup giderken
Sessizce sana bakıyorum yüreğimde ki acılarla
Sen giderken
Mehmet Aluç



13 Ocak 2014 Pazartesi

SONA GİDEN SAATİ BEKLİYORUM


SONA GİDEN SAATİ BEKLİYORUM
Neydi öylesine gidişin sessizce
Bir fırtına bir boran gibi aniden gizlice
Mahzun bir çocuk gibi beni terk edişin nedensizce
Derdini söylemeden sessizliğini bırakarak gidişin

Derdini söylemeden nasıl bilirim gidişini
Hıçkırmadan nasıl anlarım ağlayışını
Güvercin gözlerine yakışmıyorsa hüzün
Nasıl anlarım terk edişinin anlamını manasızlığını

Umutlarım sokaklarım kaldırım taşlarımız yığılıp kaldı
Uyandırdın gidişinle ayrılığın amansız umutsuzluğunu
İnfazımıza kızgın güneşler bile gülerken
Yığılıp kaldı umutlarımız mayınlı sokaklarda sen giderken

Kızmasa bulutlar kızgınlığını söylemezse nasıl yağar yağmurlar
Göğsüne alarak gittin ayrılığımızın vurgun anlarını
Kor köprülere atarak gittin ayrılığımızın sebebini
Yığılıp kaldı umutlarımız mayınlı sokaklarda sen giderken

İntiharın göklere tırmanan merdiveni yanımda yere yıkarken ben
Yağan yağmurun ıslaklığı saçlarımda
Sona giden saati bekliyorum sokaklarda
Sevdaya mahkûm olan bir kürek mahkûmuyum sokaklarda
Mehmet Aluç







12 Ocak 2014 Pazar

Gül kokulu Hazreti Muhammed (AKROSTİŞ)




Gül kokulu Resul nurlarla doğdun bugün
Ümmetin olacaklar kâinat umman umman nura gark oldu, sen beklenendin
Lal olmuş gönüllere nurdan çiçekler açtırdın, sen bilinendin
Kâinat nur nur Kuranın ışığı ile nurlarla ışık saçtı, sen özlenendin
O anda gökyüzünde bir yıldız doğdu o anda bir Yahudi şöyle haykırıyordu,
haberiniz olsun, Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu,
Ahmed bu gece dünyaya geldi denildi, sen beklenendin
Kimsesiz gönüller zulümle kan ağlayanlara merhamet sahibi Rahmanın,
merhameti ile merhametin güllerini doğuşunla kâinatta açtırdı sen özlenendin
O anda Kisrâ Sarayından On Dört Burç Çatırdayarak yıkıldı, sen farklıydın
Uykunda bile ümmetim ümmetim dedin sen rahmettin
Kâbe'nin içini karanlık ve kirlere boğan putların pek çoğu baş aşağı yıkıldı
Umman umman Kuran ayet ayet indi
Lale sümbül kokusuna kavuştu
Umman umman kainat nura gark oldu
Hayatı Kuran Kuran yaşayandın sen kurandın ona sımsıkı sarılın derdin
Allahın habibi gül kokulu resulüsün
Zülüm doğuşunla son bulmaya koştu, yalnızlık çığlıklarıyla büyüyen yürekler arındı doğuşunla
Rahmet oluk oluk indi kâinata bulutların insanların sessiz ağlayışlarına
rahmetinle gözyaşlarını dindirdin gelişinle
Engin rahmetinle zulmün saltanatını yıktın,
özgürlüğe hasret kalmışlara özgürlük geldi doğuşunla
Tarumar gönülleri azat eyledin özgürlüğe Kuranla yıkadın
İnsanlık seninle insanlığı öğrendi,
hesapsız ve çıkarsız sevginin habercisi idin
Merhametin sahibi seni bizlere şefaatçi kıldı
Uğruna nice gönüller cennete komşu olmak için yarıştı
Hayatın Kurandı derdin ümmetindi insanlıktı,
insanlığa ümmetine sevdalıydın
Ağlayanla ağladın gülenle güldün hep mazlumun yanında oldun
Mekke’den Medine hicret ettin yüreğin kan ağlayarak gittin
Medine’den mekke'ye gelerek rahmet gönlünle fetih ettin,
yüreğimizdeki sahte sevgileriyerle bir ettin,
Yüce Allah’ı Kuranısünnetini yerleştirdin
En sonunda Kuran ile sünneti bizlere bırakarak göç eyledin,
lakin yüzyıllardan beridir insanların gönüllerindesin sen rahmettin
Doğuşunla medâyin'deki kisrâ sarayından on dört burç çatırdayarak yıkıldı,
kâbe'nin İçini karanlık ve kirlere boğan putların pek çoğu baş aşağı yıkıldı,
İstahrabat'ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan,
mecusilerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi,
gelişince cennetin kapıları sonsuza kadar açıldı,
cehennemim kapıları kuran ve sünnetin yolunda gidince kapandı doğuşunla,
uykunda bile ümmetim ümmetim dedin sen Rahmettin
ömür denen yolda yollar tükendi yollar karanlık
bir an nefes aldırmayan zalimler nefeslerimizi tüketirken,

hasretle haykırıyorum sana gül kokulu Resul
bir daha gel, bir daha gel, bir daha gel

Mehmet Aluç

10 Ocak 2014 Cuma

Düşlerimde Beni Hep Sen Sarsaydın


Gece gündüz sevgi ile açan bir gül olsaydın
Gönül bahçende aşk ile öten bülbül ben olsaydım
Sana sırılsıklam aşk ile kollarına sarılan ben olsaydım
Başımı omzuna yaslayan hep ben olsaydım
Çölde susuz dudağına yağmur yağmur yağan ben olsaydım
Susuzluğunu gidermek için pınarlarda içtiğin sular hep ben olaydım
Gönlüme güneş gibi doğan hep sen olaydın
Başımı küçük bir çocuğu okşar gibi okşayan hep sen olsaydın
Düşlerimde beni hep sen sarsaydın
Nakış nakış aşkı yüreğime işleyen sen olsaydın
Gözlerimde bakan bakışlar hep sen olsaydın
O güzel bakışlarınla seni sadece seven ben olsaydım
Gökyüzünde sadece senin için uçan kuş ben olsaydım
Uçarak yüreğine her gün ben konsaydım
Aşkın vadisinde yalnızca seni kollarıma sarsaydım
Gülen yüzünde gülen gülüşün hep ben olsaydım
Tatlı gülüşünle öptüğüm hep sen olsaydın
Mehmet Aluç

KALK GÖNÜL GİDELİM



Yüreğime ince sızı çöktü kalk gönül gidelim
Nazlı yârden haber gelmez bir haber alalım
Ağlama gönlüm haber alamazsak ne yapalım
Yarası kapanmaz bu sevdanın ağlamayalım
Yan gönlüm hasret ile kaybolmayalım
Ruhuma alev alev feryatlar süzülür beklemekten usanmayalım
Belki yoldadır nazlı yar,
Terk etmeyelim yolunu avare kalmasın ağlatmayalım
Tükenmesin zaman ayaklarımızın altında
Yürüyelim ufak ufak sevdanın kanatları altında

Mehmet Aluç

9 Ocak 2014 Perşembe

Anlamı yok -2-


ANLAMI YOK 2
Hüznü gidermek için dostun yoksa
Yüreğindeki acıların için seni saracak yârin yoksa
Karanlık gecelerde karanlığına ışık olacak yoksa
Dost aramanın yâri aramanın ışık aramanın vakti geçmeden ara tükenmeden
Dost ara yârini ara karanlığına ışık olacak ışığını ara üşenmeden
Bulamazsan sen hüznü gideren,
acılara merhem olan,
karanlığa ışık ol kaybolmadan
Hüznü gider acılara merhem ol yarınlara koşaraktan
Karanlıkta kalanlara ışık ol karanlığı yırtaraktan
Yârsiz kalanlara sarılacak yar ol üşüyen yüreklerine,
 sıcaklığınla sar merhameti gönlünde bırakmadan
Mehmet Aluç©

8 Ocak 2014 Çarşamba

Anlamı yok-1-


HİÇBİR ANLAMI YOK
Arayan seni bulmadıktan sonra
Sen arananı bulamadıktan sonra
Ortalıkta gezmenin var olmanın hiçbir anlamı yok
Ortada olmanın da hiçbir ifadesi ve anlamı yoktur

Mehmet Aluç©

ALNINDA SADECE SECDE İZLERİ VAR KANATLANMIŞ

















ALNINDA SADECE SECDE İZLERİ VAR KANATLANMIŞ
Sessizlik çökmüş haneye
Dünya malı benim dediklerin terk etmiş
Hüzün dolmuş başındakilere acıları yüklenmiş
Artık ne mal kaygısı nede nefis kaygısı var
Sadece hesap vermenin kaygısı var ölüm gelince
Dünyada uzaklaştıran ayak sesleri
Donuk cesedinin sessiz lal dilleri
Elinde benim dediklerin boş sallanmış dört yana
Alnında sadece secde izleri var canlı senin olan koşan sana
Dilindeki Allah sözleri kanatlanmış
Alnında sadece secde izleri var kanatlanmış cennete kavuşturan
Mehmet Aluç



EY NEFSİM BİL ARTIK


EY NEFSİM BİL ARTIK
Ey nefsim bil artık
Kaçma muştulu vuslattan
Allah diyen yüreğe
Ömre
Ölüm yoktur
Hele günde beş vakit secdeye iki büklüm varana
Ölüm değil nefsinden şeytandan kurtuluş vardır
Rahmanla Gül kokulu Resul ile buluşma vardır
Nefsim şeytanın aklına uyma
Derdi yolda çıkarmak cehennemde kendine arkadaş bulma
Her an bağla gönlünü çözülmez zincirlerle Allah’a
Ölüm zaten Allah’a Gül kokulu Resule kavuşmadır
Canımız kurban olsun Allah ile gül kokulu nur Resul yoluna

Mehmet Aluç

Yayınlarım

Bugünü Elinden Alına Adam Geleceği İçin Ne Yapabilir?

  Bugünü Elinden Alına Adam, Geleceği İçin Ne Yapabilir? Cevaplarınızı bekliyorum. Mehmet Aluç